Din Eğitiminde Başarı İçin HATA EDENLERİN LİMANI: TÖVBE
Değerli meslektaşlarım, yaz Kur’an kursları ile ilgili yazı dizisinin beşincisiyle devam ediyoruz...
Kuşkusuz dikkat etmemiz gereken konulardan biri de çocukların ellerinden tutmak, yanlışa ve günaha batmalarına engel olmaktır. Hissiyatın ön planda olduğu gençlik döneminde, çocuklarımıza yaptıkları hatadan dolayı pişmanlık duyarak vaz geçmelerini sağlayabilmeliyiz. Aksi halde çocuklarımız, yaptıkları hatalarda daha çok ısrar edecek ve belki de Allah muhafaza, günah bataklığına düşeceklerdir.
Din hizmeti sunan bizlerin, çocuklara karşı oldukça yapıcı ve onarıcı(!) davranması ve yol göstermesi çok ama çok önem arz etmektedir. Çünkü başta da dediğimiz gibi, hissiyatın galebe çaldığı bir dönemdeyiz. Gençler bu dönemde daha hassas ve hataya meyyal olmaktadırlar. Hata işleyen çocuğumuza şiddetle, aşağılama ve dışlama ile değil, merhametle yaklaşmak zorundayız. Zira maksat ıslahtır, cezalandırma değildir. Çünkü hiçbir dünyevi kanun 12 yaşına kadar çocuğa ceza vermez ve ceza ehliyeti yoktur der. Allah (cc) bile yarattığı kulunu mükellefiyetten önce (asgari:9/12-azami:15 yaş) emir ve yasaklarla sorumlu tutmamış iken, nasıl olurda bize emanet edilen çocukları, din görevlisi olarak cezalandırmaya kalkarız. Çocuklara hangi şiddet türünü uygularsak uygulayalım, unutmayalım ki, şiddet hatayı veya yaramazlığı geçici olarak baskılar, asla yok etmez. Aksine ceza çocukta daha sonraları öfke patlamalarına sebebiyet verecektir. Şiddet, fiziksel saldırganlıkla sınırlı bir ceza değildir. Çocukların duygularını incitme, aşağılayıcı söz ve hakaretlerle ya da sosyal açıdan dışlama yoluyla güven ve özsaygısını sarsmak da şiddete dâhildir ve fiziksel şiddetten daha tehlikeli bir ceza yöntemidir.
Rasûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur:
“Her insan birçok hata yapabilir. Fakat hata yapanların en hayırlısı çokça tövbe edenlerdir.” (Tirmizî, Kıyâmet, 49/2499; İbn-i Mâce, Zühd, 30)
Bizler bu Hadis-i Şerifi rehber edinerek af ve şefkat eden bir konumda durmalıyız. Eğer ceza verilecekse bile, bu fiziksel, duygusal veya sözel şiddet şeklinde olmamalıdır. Çünkü daha küçük yaşlarda ailede ve okulda dayakla karşılaşan çocukların tepkisi, iki yönde gelişmektedir: Birincisi, çocuğun dayağı kabullenme ve yaşamın bir parçası sayma sonucu, kendini değersiz görmesi, ikincisi ise, toplumsal değer yargılarını hiçe sayma, sürekli çatışma ve uyumsuzluktur. Eğer illa da ceza vermemiz gerekecekse, bu sözlü ve fiili şiddet yerine bazı haklarından (arkadaşları ile oyun yasağı, bahçeye ve sokağa çıkma yasağı vb. gibi) mahrumiyet şeklinde olabilir. Çocukların bazı yaramazlıklarını ve olumsuz davranışlarını ceza vererek düzeltemeyiz. Aksine aile ortamına, arkadaş çevresine ve okuldaki ortamına bakarak çocuklara nasıl yardım edeceğimizi düşünmeliyiz.
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor:
"Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” (Ebu Davud, Edeb, 19, Tirmizi, Zühd, 45)
Efendimizin bu muhteşem Hadis-i Şeriflerini baz alarak, bizlerde gerek kendi çocuklarımızın gerekse bize emanet edilen çocukların arkadaş çevresini ve kiminle hangi ortamlara girdiklerini kontrol etmeli, iyi ve güzel olanı bulmaları için onları anlayışla doğruya sevk edebilmeliyiz. Karnı tok, sırtı pek, vitrin bebekleri gibi duygusuz çocuk yetiştirmenin vebali elbette büyüktür. Bir çocuğun sadece karnının doyurulmasıyla, üzerinin giydirilmesiyle analık-babalık görevinin bitmeyeceği gibi, bizlerin de çocukların ellerinden tutarak sıkıntılarına yardımcı olmamız yerine, sadece günlük sorumluluğumuz olan Kur’an dersini vererek, görevimizin bittiği yanlışına düşmemeliyiz. Çünkü çocukları yalnız bırakarak, yol göstermemek doğrusu isabetli bir eğitim olmasa gerek. Çocukları ruh ve beden sağlığı bakımından dengeli olarak yetiştirilmeli, dünyasını ve ahretini ilgilendiren bilgiler dengeli verilmelidir.
Efendimiz (sav) bir hadislerinde, ″Allah azze ve celle, gençlik rüzgârına kapılmayan genci beğenir.″ buyurmuştur. (Ahmed, IV/151.) Bu hadiste ″gençlik rüzgârı″ tabiri, gençliğe ait nefsani eğilimleri ifade eder. Böylece, olanca güçlüğüne rağmen gençliğini haramlardan kaçınarak itaat yolunda geçirenler ilâhî beğeni ve sevgiyle ödüllendirilirler.
Gençlerde hissiyatın galip gelmesini âcizane yandaki tabloda anlatmaya çalışacağım: Şekilde de belirttiğim gibi insanlardaki duyguların iki özelliği vardır. Duyguların bu iki özelliği çocuklarda ve gençlerde daha baskındır.
Birinci özellik : Duygular sınırsız yaratılmıştır.
İkinci özellik : Duygular ileriyi görmede kördür.
Bu özelliklere sahip olan duygular, akıl ile kontrol altına alınmadığı zaman, akla galebe çalmakta ve hissiyatın da yardımıyla suç ve günah (suç ve günah psikolojisi) işleme başlamaktadır. Yani şöyle düşünebiliriz; sizinle markete gelen çocuğunuzun raftaki bir çikolatayı alıp cebine atması aslında hırsızlık değil, aksine akıl ile kontrol edemediği o hissiyatına akılının yenik düşmesinden ibarettir. Yoksa çocuğumuz gerçekte hırsızlık yapmış değildir. Veya öfkelenen bir gencin arkadaşını yaralaması ve ona zarar vermesi, aslında öfke duygusu karşısında aklının yenik düşmesinden kaynaklanmaktadır. Çünkü olaydan sonra arkadaşını yaralayan genç aslında kendisinin hata yaptığını anlar ama iş işten geçmiş, biri hastaneye, diğeri ise adli makamlara sevk edilmiştir.
İster kendi çocuğumuz olsun isterse de bize emanet edilen çocuklar olsun, yaptıkları hatalardan dolayı çocukları suçlar ve üzerlerine giderek utandıracak olursak, çocuklarda o hatanın yerleşerek daimi hale gelmesine sebebiyet veririz.
Gençlerden hiç günah işlememelerini beklemek ve onları hataları yüzünden ayıplamak kesinlikle doğru değildir. Oysa bu tür durumlarda doğru olan davranış şekli, onlara güzellikle nasihat etmektir. Gençlere yapılacak nasihat onları ümitsizliğe sevk etmemeli; tövbeye, iffetli ve faziletli bir hayata özendirmelidir.
Özellikle yukarıda çizmeye çalıştığım ve tövbenin aşamalarını gösteren tabloda en çok dikkat etmemiz gereken aşama kuşkusuz KENDİNİ AFETME aşamasıdır.
Gençlerimiz öyle veya böyle bir günah veya hata işlediklerinde, artık benden adam olmaz, ben cehennemliğim, benim kalbim bozulmuş gibi düşüncelere kapılarak, daha tövbe basamaklarının ikincisi olan Kendini affetme basamağında tövbeden vaz geçebilmektedirler. İşte biz tam bu aşamada devreye girerek çocuklarımızın elinden tutmalı ve umut verici nasihatlerde bulunmalıyız.
Kedisini düzelttiği takdirde sonsuz affedici olan Allah’ın rahmet kapısının sürekli açık ve Allah’ın şirk dışında tüm günahları affeden olduğunu bildirmeliyiz.
Bu konuda nakledilen şu hadis, başta eğitimciler olmak üzere herkese yol gösterir niteliktedir: ″Gençlere iyilikle muamele etmenizi tavsiye ediyorum. Çünkü onların kalpleri çok hassastır. Allah beni müsamahakâr tevhid diniyle gönderdi. Yaşlılar bana karşı çıkarken beni gençler destekledi.″ (A. M. C. Ûsîküm bi’ş-Şebâbi Hayran, Mekke 1989)
Sevgili Peygamberimizin (sav) gençlere davranış tarzı hepimize örnek olmalıdır. O (sav) bir defasında, saygısızca kendisinden zina etmek için izin isteyen bir gence hızlı bir empati eğitimi vermiş ve onu, kızmadan güzellikle vazgeçirmiştir.(Bkz.: Ahmed, Müsned:5/256-257 No:30817) Peygamberimiz (sav), ″Allah tövbe eden genci sever.″ (Aclunî, Keşfu’l-Hafâ: Hadis no:748; Alaüddin el-Müttekî, Kenzü’l-Ummâl No:10185) buyurmakla, nefsi günah tuzağına yakalanan gençleri, ümitsizlik çukuruna düşmekten korumuştur.
Bizlerde bu peygamberi bilinçle hareket etmeli ve çocuklarımıza her türlü desteği sağlayarak günah bataklığına düşmekten kurtarmalıyız.
Kalın sağlıcakla
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı