İslam’a gönül vermiş bir mümin için günah karşısında iki duruş söz konusudur. İlk duruş günahı işlemeden önce, ikinci duruş ise işledikten sonradır. Günahı işlemeden önce günahtan uzak durmak için gerekenleri yapmak ve koruyucu zırh olan takvaya sarılmaktır. Günahı işledikten sonra ise yapılacak en doğru ve hızlı iş tevbe edip, Allah’a verdiği kalü bela misakına geri dönmektir.
Biz günahın normalleştiği, normalleşen günahın çoğaldığı ve evrenselleştiği bir çağda yaşıyoruz. Küresel boyutta işlenen günahların günümüz toplumunda, görsel ve yazılı medya ile çok rahatça kitlelere ulaştığı ve bireylerin günahtan rahatsız olmadığı bir toplum yapısını adeta intaç etmektedir. Yüzlerce binlerce insanın katledildiği bir dünyada, bunun günah sayılmayıp dikkate değer bir olgu olarak bile kabul edilmediği, sadece istatiksel veri kabul edildiği günümüz dünyasında, bizimde olmasını istemediğimiz “bir kız çocuğu kayboldu”, “bir kedi sıkıştığı yerde mahsur kaldı”, “sokakta bir köpek hunharca taşlandı” gibi haberlerle adeta vahyin vermek istediği bakış açısı dejenere edilmek istenmektedir.
İnsanların, adeta Nefs-i Emmare İmparatorluğu haline gelen Avrupa’yı örnek alıyor olmaları, beraberinde küresel boyutta günahların çoğalmasını da getirmiştir. Neredeyse Avrupa’nın kokuşmuş süfli yapısının sonucu olan homoseksüellik bile, sanki doğuştan gelen fıtri bir hakmış gibi gösterilmesinin yanı sıra, diğer birçok günah adeta normalleşmekte veya normalleştirilmektedir. Bununla beraber Üstat Necip Fazıl’ın “Avrupa eşittir kocaman bir hiç” diye nitelendirdiği günümüzde ise, Avrupa’ya adeta tapan İslam ülkelerinde de maalesef Namazın, Orucun ve Allah’a imanın artık sıradanlaştığı, bu çağda Namaz, Orucu ta ne oluyormuş gibi tehlikeli bir fikri sapkınlığı oluşturmaktadır.
Oysa günümüzde öyle veya böyle asla tasvip etmeyeceğimiz bazı lokal günahlar ve cinayetler olmaktadır. Bu günahların, cinayetlerin ve son zamanlarda lokal olmasına rağmen, Avrupa’nın borazanı olan bazı medya kuruluşları vasıtasıyla adeta ayyuka çıkarılmakta olan çocuk istismarı ve benzeri olayların, toplumu farkında olmadan ciddi zararlara götürdüğü ortadadır. Daha da ötesi adeta tüm toplumun işlediği bir günahıymış gibi gösterilmesi suçu kat be kat daha tehlikeli kılmaktadır.
Bakınız pazarlama sektöründe nöro-pazarlama stratejisi kullanılırken anti reklam veya ters reklam denen bir yöntem kullanılmaktadır. Bu ters reklam stratejisine göre bireyin, bir şeyi yapma ya da seçme özgürlüğünün tehdit edildiğini ya da kısıtlandığını hissetmesi hatta bunu düşünmesi durumunda, kendi özgürlüğünü tekrar ortaya çıkaracak şekilde, tehdit altındaki şeyi yapma eğiliminin artacağı görüşü. Örneğin; brokoli yemeyen bir çocuğu düşünelim. Anne ya da baba; “Brokoliyi yiyemezsin” dediğinde, brokoliyi yemek çocuğa daha cazip hale gelecektir. Böylece, ilk başta çocuk brokoli yemeyi asla istemezken, seçimini yapmak da kendisini özgür hissedeceğinden brokoliyi yemeyi deneyecektir. Özgürlüğünü elinden aldığınızda, brokoli yemek çocuk için daha çekici bir hal alacaktır.
İşte ters reklam psikolojisi ne yazık ki günümüzdeki bazı lokal olaylar için de çok sinsice kullanılmaktadır. İnsanlara sürekli olarak bunu yapmayacaksınız, bunu yaparsanız şöyle olur veya böyle olur gibi lokal bazı olayları genelleştirerek adeta tüm insanlara şamil bir hale getirmek, bir öğretmenin veya bir kurs hocasının, talebesinin başını okşamasını bile tehlikeli göstererek toplumda baskı oluşturmak, bireylerin özgürlüklerini ciddi anlamda tehdit edeceğinden dolayı, kişi o fiili kendi mesleği ve özgürlükleri karşısında bir düşman olarak görecek ve istenmeyen yönünde eğilim sergileyecektir. Veya artık canına tak edecek ve asli görevi olan eğitim işini bu yapay olarak oluşturulmuş suni korkular yüzünden yapamayacak hale gelecektir. Yani toplum bazı medya kartellerinin oluşturduğu suni gündemler yüzünden adeta bir endişe ve tedirginlik içinde hayatını idame ettirmeye(!) çalışacaktır.
Bu duruma dur denilmediği takdirde, lokal olayların toplumun geneline indirgenmesinden dolayı, sıkı komşulukların ve güvenin yerini, korkarım güvensizlik ve şüphecilik alacaktır.
Yani çocuk istismarı veya benzeri olaylar, hangisi olursa olsun tüm toplum tarafından işleniyormuş gibi genellemek ve zarar gören aileleri tüm dünyaya reklam ederek rencide etmek, hiç kimsenin keyfi uygulaması olmamalıdır. Daha doğrusu hiçbir medya kuruluşu ve benzeri kuruluşlar bu tür olayları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmamalıdır. Tüm çabaları reytingleri olan medya kuruluşlarına soruyorum, ülkemizde ve dünyada kötü olaylardan binlerce kat daha fazla iyilik haberleri varken, neden bu tür lokal olaylar adeta cımbızla çekilerek tüm topluma reklam edilerek empoze edebilmektedir?
Kıymetli meslektaşlarım, günahların şüyuu vukuundan beterdir. Kur’an’ın tabiriyle Rabbine karşı çok nankör olan insan sahnede olduğu sürece elbette bazı hatalar ve suçlar olacaktır. Bize düşen, bu hataları sanki her gün toplumun tüm kesimlerinde işleniyormuş gibi gösterilmesine karşı çıkmak ve oluşturulmak istenen olumsuz algıya fırsat vermemektir. Bizler en tepeden en aşağı nefere kadar, bu tür toplumu zehirleyen günahlara asla müsaade etmeyecek tedbirler almalı, şahsi ve ailevi hayatımızda ve toplumda İslami ahlak kurallarını temel dinamik olarak almalıyız. Güvensizlik ve şüphe yerine, güveni ve dostluğu esas alarak, bu tür lokal olayları fırsat bilen, toplum hayatımızı alt üst etmeye çalışan medya kartellerine fırsat vermemeliyiz.
Kalın sağlıcakla
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı