İkinci hastalık:
Çağımızın ikinci hastalığı müzik kültürüdür. TV, radyo, tablet, telefon, bilgisayar vb. araçlardan adeta müzik fışkırıyor. Ne yazık ki çok fazla müzik dinlemek sosyolojik ve psikolojik olarak insandaki duyguları tahrip etmekte. Çünkü dinlenen müzik içeriği itibariyle kişiyi etkiler ve şekillendirir. Kişinin dinlediği müziğe göre ruh hali, tavrı, davranışları ve üslubu değişir. Bakınız caz müziği, Türk sanat müziği ve arabesk müziğinin insan üzerindeki etkileri farklı farklıdır. Arabesk dinleyen birinin karamsar ve tahripkâr olduğu görünürken, sanat müziği dinleyen bir kişinin daha sakin ve pozitif olduğu gözlemlenmiştir. Günümüz toplumunda ilahiler bile arabesk ve benzeri müziklerden etkilenmiş durumdadır. Bazen ilahi dinlerken, dinlediğimiz parçanın ilahi mi yoksa arabesk mi olduğunu anlamak nerdeyse imkânsız hale geliyor. İnsanın tereddüt yaşamaması içten bile değil. Şunu unutmayalım ki, dermanda çarede bizim inancımızda ve kişiliğimizde yatmaktadır. Başka yerde beyhude derman aramaya gerek te yoktur.
Niyaz-i Mısri diyor ki:
Dermân arardım derdime derdim bana dermân imiş,
Bürhân sorardım aslıma aslım bana bürhân imiş.
Dert zahiren sıkıntı ve zorluk demektir. Her işi bir hikmet üzerine olan hakkın işlerini bizler şer olarak adlandırmak ile kendi gafletimizi ortaya koymaktayız. Sonsuz hayır sahibi olan Allah (c.c) kullarına zulüm edici değildir. Bizler kendi nakıslıklarımızla sıkıntıları dert olarak adlandırıp bir üzüntü ve ümitsizlik içerisine düşeriz. Hâlbuki hakkın bütün tecellileri kullarını kemalata çekmek içindir. Bizler kıt olan anlayışımızla bunu anlayamamaktayız. Bizler ne olursa olsun derdimizin ilacını Müminler için şifa olan Kur’an’da aramalıyız. Şifayı ve ilacı kendisi bir dert olan müzik kültüründe aramaya yeltenmemeliyiz.
Üçüncü hastalık:
Çağımızın üçüncü hastalığı gençlerimizin heyecanlarını, merak ve gayretlerini çim sahalara gömen futbol fanatizmidir. Bakınız spor demiyorum. Çünkü spor hayatımızda olmalıdır ve faydaları vardır. Amma futbol fanatizmi öyle vahim bir hal almış durumda ki, koca koca insanların bile artık futbol olmadan bir birleri ile konuşamaz ve sohbet edemez hale geldiklerini görüyoruz. TV programlarında koca koca insanlar çıkıyor ve oynanmış bitmiş bir maç üzerinde saatlerce tartışabiliyor. Bu gün bir mucize olsa ve bu mucize insanlara gösterilse, futbol maçı ve TV’lerdeki gol pozisyonları kadar insanlara heyecan vermez ve vermiyor. İnsanımız kulaklarını hakikate tıkamış ve çağımızda adeta din haline getirilmiş futbol fanatizmi peşinde koşmakta veya koşturulmaktadır. Hani Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de insanlara: “Öyleyse siz nereye gidiyorsunuz?” (Tekvir, 26) emri ilahisini bilmez gibi belirsiz bir çukura, dağdan aşağıya yuvarlanırcasına yuvarlanmaktayız.
Bir fanatizm düşünün ki, uğrunda insanlar hiç acımadan öldürülüp kamu malına zarar verilebiliyorsa, bu fanatizmin ne insanlığa nede ülkeye bir faydası dokunmayacaktır. Bakınız bir futbol fanatiği olan bireyin yanında dine, mukaddesata ve milli değerlere laf edilip aşağılandığında sesi çıkmazken, kendi takımına veya fanatiği olduğu futbolcuya laf edildiğinde gerekirse karşısındakini yaralayıp öldürebiliyor. Sizce burada durup düşünmemiz gerekmiyor mu?
Ve ayetin “Öyleyse nereye gidiyorsunuz” hükmünü adeta iyi değerlendirmemiz gerekmiyor mu? Hiç düşündünüz mü futbol fanatizmi insanları ve sosyal hayatı bu kadar nasıl zehirleyebiliyor? Bu nasıl bir hasatlık ki dinin önüne geçebiliyor ve dini ve milli değerlerden daha baskın hale gelebiliyor.
Değerlerimizden bile daha önde duran fanatizmi önlemede en önemli görev yazılı-görsel basın ve internet medyasına düşmektedir. Medya gençlerin duygularıyla oynayarak gençleri bataklığa değil aksine üretime ve ülke geleceğine katkı sağlamaya yönlendirmelidir. Fanatizm gibi sığ düşünce ve yapıların içerisine gençlerimizin idealleri ve heyecanları hapis edilmemelidir. Diğer yandan, medyanın toplumu etkileyen gücü karşısında, medyanın yapmış olduğu yayınlar üzerine odaklanılmalı, sporda şiddeti ve fanatizmi teşvik eden medya dilinin mutlak surette değişmesi üzerine çalışmalar yapılmalıdır. Bir diğer husus ise aile içinde ebeveynlerin doğru bir rol model teşkil etmeleridir. Futbol fanatizmi ve tartışma programları önünde saatlerini geçiren bir ebeveynin çocuğuna fanatizm ve şiddetten başak bir şey vermesi mümkün değildir. Çünkü çocuk ebeveyn neyi önceler ve önem verirse kendisi de bunu örnek alarak şahsi hayatına yansıtır. Ebeveynler bu tür boş tartışmalar karşısında nara atacaklarına, daha faydalı dini programlar, Allah(cc) ve Resul’ünün(sav) emirlerini önceleyen bir yaşantı sergileyerek çocuklarına daha doğru bir yönde model olmaları gerekmektedir. Olumlu yönde model olan ebeveynin çocukları elbette şiddet ve fanatizmden uzak ve merhamet duyguları ile toplumda hareket edecektir.
Bakınız bu gün ekonomisini ve eğitim sistemini dünyaya örnek gösterdiğimiz Finlandiya, geri kalmışlıktan bu hale gelmesini Beyaz Zambaklar Ülkesinde adlı kitapta anlatan Grigory Petrov, Finlandiya’nın aydın kesiminin yaptığı mücadelelerden birisinin de futbolizimle mücadele olduğunu bize aktarmaktadır. Ayrıca Napolyon’un Avrupa’yı işgal etmesini anlatarak, onlara karşı örgütlenen ve sonunda mağlup eden İngiltere’yi örnek verir. Tüm dünya İngilizlere hayran olmuştur. Her şeylerini örnek aldıkları gibi futbolu da örnek almışlardır. İngiliz futbolu tüm dünyaya yayılır. Finlandiya’da da futbol popüler olur. Ancak yazar Petrov eserinde güçlü bacakların değil, kafaların ihtiyacına vurgu yapar. Herkül gibi, vücudu büyük ancak kafası küçük birer heykel değil; Sokrates gibi beyni kafasının içine sığmayacak bilginler olmalarını öğütler. Finlandiya’nın aydınları diyor k: “Bizler gençlerimizin heyecanlarını, hayallerini ve gayretlerini alıp çim sahaya gömen futbolizimle mücadele ederek, gençlerimizin heyecanlarını, hayallerini ve gayretlerini üretime kanalize ettik.”
Bizlerde Finlandiya gibi futbolizimle mücadele etmeli ve gençlerimizin hayallerini ve üretkenliklerini çim sahalardan üretime kanalize etmeliyiz. Gençlerimizi bu ve benzeri fanatizm içerikli problemlerden, içinde kardeşlik ve ülke sevgisinin olduğu projelere yönlendirmeliyiz. Gençlerimize, ileriyi görmede kör olan duyguların peşinde koşarak değil, aklımızla duygularımızı kontrol ederek geleceğimizi kazanabileceğimizi anlatmalı ve bunu bir politika haline getirmeliyiz.
Kalın sağlıcakla, Devamı başka biz zamana İnşaallah
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı