Toplumda mevcut bireyler, inanmak istemediklerine karşı çoğu zaman direnç gösterir. Çoğu zaman yanı başındaki apaçık gerçekleri bile göremez. Adeta bir akıl tutulması yaşar. Bu tür davranışlar sergileyenlere ne yazık ki sabit fikirli denir.
Çok ilginçtir ama bilim ve sanat çevrelerinde de sabit fikirli insanlara rastlanabilir ve rastlanmaktadır da. Bu duruma gelmelerinin nedeni ise aldıkları eğitim ve hayatlarına bir nevi yön veren yanlış eğitim ve inanç örüntüleridir. Bu yüzden eğitim sistemleri, “sorgulayan” ve “sorgulamayan” diye ikiye ayrılabilir.
Sorgusuz, yani sormadan araştırmadan körü körüne eğitim anlayışından neşet eden dogmatik anlayışla, öğretilerin koşulsuz kabul edilmesinin sonucunda akıl yok sayılır. Bir “üst aklın” oluşturduğu doğru veya yanlış bilgilerin kabul edilmesi beklenir ki bu, bireylerde düşünme becerisini zamanla ortadan kaldırır. Hangi eğitim öğretisi ya da ideoloji olursa olsun, dikte yöntemi bireylerin aklını, bilgileri ve inançları dikte edenin deneyimlerinin ötesine taşıyamaz. Eğer düşünmeyen, eleştirmeyen, sorgulamayan bir insan tipi oluşturmak istiyorsanız, bundan daha etkili bir yöntem yoktur.
Fakat günümüz dünyasında sorgulamak ve öğretileri tartışmaya açmak insandaki merakı tetikler. İnsan aklını ve zihnini yaşanmışlıkların ötesine, tecrübelere ve yeni bilgilerin üretilmesine taşır. Olasılıkları, şıkları çoğaltarak gerçeği sorgulatır. Genel kabul gören bilgilerle ilgili yanılsamaların değişmesine yeni zeminler ve ortamlar hazırlar. Fakat gele gelelim ki günümüz eğitim sisteminde, merak etmediklerimiz bizlere öğretile öğretile adeta sabit fikirli ve merak etmeyen bireyler haline getirildik. Merak etmeyen bir insanın sorgulayarak bilgi üretmesi de zaten düşünülemez. O halde merak ilmin hocası ve anahtarıdır desek herhalde hata etmiş olmayız.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, sormanın yaşı yoktur. Sormak ve sorgulamak doğruyu bulmada ve yeni bilgilerin açığa çıkarak hak ettiği yeri bulmasında son derece önemlidir.
Bebeklikten kurtulan ve henüz konuşmaya yeni başlayan çocuklar, meraklı olur, hemen her konuda bolca soru sorar. Onun bu durumu bilinmeli ve kabul edilmelidir. Bu yıllarda, ebeveynler bildikleri soruların yanıtlarını dolu dolu anlatırken, bilmedikleri soruları ya yanıtsız bırakır ya da en kestirme yolları tercih ederler. Çocuklar, “ne hikmetse” bilgileri yetersiz bile olsa “samimi olanla olmayanı” ayırt edebildikleri için bir süre sonra sorularına yanıt alamayınca, soru sormaktan vazgeçerler. Hâlbuki bir çocuğun öğrenmeye açık olduğu zaman, soru sormaya başladığı zamandır. Çocuğun soru sorduğu anlar dikkate alınarak çok iyi değerlendirilmeli ve çocukların eğitimleri için fırsata dönüştürülmelidir.
İşte, çocukların kişisel gelişimleri açısından en hassas dönemlerden biri soru sordukları zamanlardır. Ebeveynlerin fark edemediği nokta soruların zamanla azaldığı veya kesildiği bu dönemle birlikte merakın da giderek kaybolması gerçeğidir. Sorular bittiğinde ise öğrenme isteği ve gelişim de durur.
Peki, o halde bizler ne yapmalıyız?
Anne ve babalar çocuklarının ne zaman soracakları belli olmayan sorularından yorulmamalı, olabildiğince yapıcı, sabırlı ve bir o kadar da kendi sınırlarını zorlayarak ve rahatlarından, konforlarından vazgeçme pahasına onları desteklemelidir. Anne-baba elbette olmak zordur! Elbette çocukları dünyaya getirmek onların birçok ihtiyacına katlanmak kolay değildir. Fakat anne-baba olarak birde onların yetişmesi için çaba harcamanız gerekiyor. Madem dünyaya getirdiniz, ilginizi ve alakanızı da eksik etmeyeceksiniz. Bir ebeveyn, çocuğunun dindar, üretken, vatana ve millete faydalı bir bilim insanı olmasını kendi başına sağlayamayabilir. Ve çocuğunun bilim insanı olması için birçok çalışma ve destek alabilir, fakat hiçbir destek almadan çocuğunun bilim insanı olmasını engelleyebilir. Zor değil, çocuğunun merakını küçük yaşta söndürdüğünde iş biter. Küçükken sorulardan yorulmuş ve bıkmış anne ve babalar, okul çağında sorulardan yorulmuş, adeta kaçan ve bilgileri dayatma ile çocuğa vermeye çalışan öğretmenler nedeniyle bir süre sonra çocuklar da soru sormaktan ve merak etmekten vazgeçerler.
Şu gerçek unutulmamalıdır ki sorulardan sıkılan insanlar yetersiz insanlardır. Herkesin tam anlamıyla yeterli olması da elbette beklenemez ama öğrenmeye meraklı insanlar birlikte öğrenmeyi de başarabilir. Ebeveynler ve öğretmenler çocukları sormaya, araştırmaya, merak duymaya teşvik etmeli ve doğru bilgiye erişim sağlamada kılavuzluk etmelidir.
Sorgulayan, araştıran ve merak eden bir neslin oluşması duasıyla…
Kalın sağlıcakla,
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı