Değerli Dostlar,
Bir kısmımız hayatımızdaki güzelliklerin mutlulukların sabun köpüğü gibi kolayca patlayıp yok olacak kadar kısa ve etkisiz olduğuna dair bir batıl inanca sahip olabilir. Toplum içinde bile çok neşeli güldüğümüz mutlu olduğumuz anlarda ‘Çok güldük, başımıza kötü bir hal gelecek!’ düşüncesiyle kendi kendimizi sabote ederiz.
Ben bugün sizlere tersini düşünmenizi söyleyerek, bu genelleşmiş batıl inanca meydan okumak istiyorum. Sizi, tam tersine; üzüntü ve gerginliğin, hayatımızda kolayca patlayacak bir sabun köpüğü kadar kısa ve etkisiz olduğunu düşünmeye davet ediyorum. Sonuçta her şey elimizdeki mumlarla neye niyet ettiğimize bağlı.
Bu konuyla bağlantılı olarak birkaç sene önce yaşadığım kişisel bir anımı paylaşmak istiyorum. İlk kitabım olan Hayata Bağlan’ı kalın bir deftere önce elle yazmıştım ve bitince de bilgisayar geçirmeyi planlıyordum. Hem özel sektörde bir işte çalışıp, geri kalan zamanlarda okuma ve araştırma yapıp, kitap yazmanın ne kadar meşakkatli olacağını tahmin edersiniz. Elimde o kalın defterle aylarca dolaşmış, yanımdan ayırmamıştım. Aklıma geldikçe her yerde not alıyor, düzeltmeler yapıyordum. Bir yandan da unutkan bir yapıya sahip olduğum için, hep o defteri bir yerlerde unutacağım kaygısıyla yaşıyordum. Ne ilginçtir ki zihnim kitabın basılıp elime aldığım günü değil de, defteri kaybetme olasılığına odaklanmıştı. Ve bir gün iş çıkışı, bir kaç mağazaya uğrayıp eve döndüğümde, defterimi bir yerde unuttuğumu fark ettim. Aylardır yazdığım tüm çalışmalarım daha bilgisayara bile geçirmemiş halde kaybolmuştu. Neler hissettiğimi az çok ediyorsunuzdur. Ertesi gün, bir gün önce uğradım tüm mağazaları tek tek dolaştım. Defterim hiç birinde yoktu. Bir tarafta kendime duyduğum kızgınlık, diğer tarafta hissettiğim hayal kırıklığı ve bir daha sil baştan nasıl yazacağımı bilememe karmaşıklığı ile şuna karar vermiştim: ‘Sanırım yaradan benim bu kitabı çıkarmamı istemiyor.’ Birkaç hafta içinde bu düşünceyi kabullenmiş, pes etmiş ve kendi hayatıma dönmüştüm. Ancak bir gün bir telefon geldi. Defteri unuttuğum günün ertesi günü tüm mağazaları tek tek dolaştığımı sanmıştım ama bir tanesi hariç! Zihnim o mağazayı hafızamdan tamamen silmiş, şampuan almak için girdiğim mağazanın kasa önünde defterimi unutmuşum. Bir süre gelip alırım diye beklemişler, benden ses çıkmayınca defteri karıştırmak durumunda kalmışlar ve önsözün altında Pınar Holt ismini görünce sosyal medyada araştırıp, iş yerimin telefonunu bulmuşlar ve bana ulaştılar. ‘Allah fukarayı sevindirmek için önce eşeğini yitirtir sonra buldurur’ sözünü canlı kanlı örneğini yaşamış oldum. Ancak bu sınavdan bir ders çıkarmam gerekiyordu. Ve bende yaşadığım bu olay vesilesiyle, zihnimin neye odaklanırsa, onun kehanetim olacağına dair kendi kendime bir farkındalık oluşturdu. Bu olayı yaşadığıdığımdan beri, ne kadar olumlu ve iyi düşünürsem yaşamımda her şeyin o kadar iyi olacağına dair bir düşünce geliştirmeye çabalıyorum. Peki bu olumlu ve iyi olma halinin içerisinde hiç üzüntü gerginlik yaşamıyor muyum? Tabii ki gerginlik de yaşıyorum, acı da çekiyorum. Ama karamsarlığın kolayca patlayacak bir sabun köpüğü kadar kısa ve etkisiz bir duygu durumu olduğunu hatırlamaya çalışıyorum.
Unutmayın yaşam sevincimiz, neşemiz ve mutluluğumuz dünyayı kötülüklerden arındırabilir. kahkahalarımız bir çiçeğin açmasına, dualarımız yağmurların yağmasına ve bakışlarımız yıldızların parlamasına sebep oluyorsa en büyük gücümüz yaşam sevincimizdir.