İşlenen günahlar ve cürümler tövbe ile izale edilmezse, küfre giden bir süreci tetikler. Kısacası her bir günah belki de kişinin küfre bulaşmasını arttırdığı gibi, küfre doğru atılan bir adım anlamına da gelebilmektedir. İnsan ne çeşit günah olursa olsun işlediğinde eğer pişmanlık duymuyor ve Rabbine dönmek ve yönelmek için tevbe ve istiğfarda bulunmuyorsa, ciddi ve geri dönüşü olmayan bir yola girdiğini bilmelidir. Hazret-i Âdem’in, Hz. Yunus’un ve daha birçok peygamberin hata ve kusurlarına rağmen Cenâb-ı Hak tarafından affa uğramalarının bir sebebi tövbe ve istiğfarda bulunmalarıdır. Cenâb-ı Hak Mutaffifin Sûresi 14. âyette: “Hayır! Doğrusu şudur ki, yapıp ettikleri kalplerini kaplayıp karartmıştır.” Peygamber Efendimiz (sav) de, “Kul bir cürüm/günah işler ve onu tövbe/istiğfar ile silmezse, kalbinde bir leke olarak kalır.” buyurmuşlardır. Kul işlediği günahın küçük veya büyük olduğuna bakmaksızın tevbe ile silmeye çalışmaz ise, o günah vücudun kilidi konumundaki kalbi karatacak ve buna bağlı olarak insandaki tüm duygu ve düşüncelerde bundan olumsuz etkilenecektir. Bu sebepten ötürü kul günah işlediği zaman hemen tövbe etmeli, girdiği yanlış yoldan geri dönmeli, açılan yarayı, boşluğu, zaafı, hastalığı tedavi etmeli ve günah yaralarının kapanması için de devamlı duâ ve istiğfarda bulunmalıdır.
Tövbe ve istiğfar, kulun Rabbiyle tekrar iletişime geçmesi, tekrar O’nun rahmet kapısını çalması ve pişman olarak O’na yönelmesi demektir ki, günahkâr kişinin bu durumu Cenâb-ı Hakk’ın da çok hoşuna giden bir kulluk göstergesidir. Bediüzzaman Hazretleri, İkinci Lem’a’da, tövbe edilmeyen günahların nasıl insanı adım adım küfre götürdüğünü, verdiği bazı örnekler ile anlatır. “Evet, günahlar kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra taa nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.” Evet, günahların kalbi katılaştırması, insanın Rabbine yönelmesini imkânsız hale getirmesi ve başka başka günahlara kapı açarak günah işlemesi anlamına gelmektedir. Zira insanın günahlar ile kalbi katılaştıkça ya ümitsizliğe düşer, boş vermişliğin içine girer ve işlediği günahtan dolayı kendini af etmez/edemez. Bu psikolojik durum kişinin günaha batmasını daha da çoğaltarak etkisi altına alır. Veya işlediği günahlar/cürümler karşısında meleklerin, hesap gününün, cennet ve cehennemin olmamasını dileyerek inkâra doğru bir yola meyil etmeye başlar.
Her bir hata/günah/cürüm, benzerine bir çağrı ve davetiyedir. Bu durum kısır bir döngünün oluşmasını tetikler ki, işlenen günah, yeni bir günahı intaç ederek kişiyi uçurumun kenarına kadar getirir. Kalp yavaş yavaş kararmaya/paslanmaya başlar. Eğer kişi Rabbinin yüceliğini ve sonsuz af ediciliğini görmez ve tevbe ile kalp ve ruhunu temizlemezse, işte o zaman kişi küfründe derinleşmeye ve Allah korusun imtihanı kaybetmeye başlar. Risale-i Nur’da anlatılan, ileriyi görmede kör olan ve insanda yerleşik olarak bulunan bazı duygular ve lâtifeler vardır ki, bunlar işlenen günahlar ve cürümler sebebiyle asli görevlerini yapamaz hale gelirler. İnsanın olgunlaşması ve kemale ermesi için verilen bu duygular, eğer günahlar sebebiyle bir kere ölürse bir daha dirilmesi çok zorlaşacak ve neredeyse imkânsız olacaktır. Tövbe, kalpteki kirlenmeleri temizlediği gibi, nefsi de temizler. Elbette ki insan günahtan uzak ve masum olarak yaratılmamıştır. Burada önemli olan kişinin işlediği günahtan/hatadan dolayı tevbe etmesi ve hatada ısrar etmeden hak yola tekrar dönmesidir. İnsan günahlarına tövbe ve istiğfar etmediği takdirde Rabbi ile iletişimini kestiği gibi, Allah’ın nazarında emanete ihanet eden hain ve nankör olur. Aynen bunun gibi bulunduğu sosyal çevre içerisinde de kabul görmez ve dışlanır. Bu kişi bulunduğu toplum nezdinde de güvensiz ve nankör olarak nitelenecektir. Meselâ, günahların en çirkinlerinden biri olan faiz günahı, fakirlere tahakkümü, ömrün bereketsizliğini ve insanlar arasında sevimsizlik ve nefret nazarlarına sebep olur ve kalbi katı, dağınık ve dalgın yapar. Bu ve benzeri günahlar kişinin kalbini ya hasta eder veya öldürür. Bu tür günahlar toplumun darmadağın olmasına sebebiyet verdiği gibi, kişide korkuya ve hem cinsine karşı canavarlaşmaya da sebebiyet verir. Sonuç olarak, kalp ve ruhu maddi ve manevi günah ve hastalıklardan korumak için tevbe ve istiğfara devem edip, Allah’ın sonsuz rahmetine sığınmalıyız. Ümitsizliğe kapılmadan Rabbimize dayanmalı ve bu imtihan meydanından şerefimizle ahirete âlemine göçmeliyiz. Tövbenin ne kadar önemli olduğunu Bediüzzaman Hazretleri Kader Risalesinde şu şekilde ifade etmektedir: “Duâ ve tevekkül, hayra olan meyli arttırır; tövbe ve istiğfar şerre olan meyli keser.” Bu mübarek Ramazan’ı şerifte ve özellikle Kadir gecesinde Efendimizin Hazreti Aişe validemize öğrettiği
şu dua اَللّٰهُمَّ إِنَّكَ عَفُوٌّ كَر۪يمٌ تُحِبُّ الْعَفْوَ فَاعْفُ عَنّ۪ي ile dua ederek af olmayı cümle Ümmet-i Muhammed’e nasip etsin İnşaallah…
Dilimizin dua ve tövbeye alışması dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…
Kaynak:
1-Risale-i Nur Külliyatı
2-https://www.yeniasya.com.tr/yasemin-yasar/kisinin-rabbiyle-tekrar-munasebete-gecmesi
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı