DİN EĞİTİMİ VERENLERİN MEZİYETLERİ
Değerli meslektaşlarım, yaz Kur’an kursları ile ilgili yazı dizisinin altıncısıyla devam ediyoruz...
Her Kur’an Kursu Hocası, “Ben ancak öğretmek için gönderildim” buyuran Sevgili Peygamberimiz (sav)’in bir temsilcisi olduğunun bilinci içinde ve “Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir” hadisi gereğince, hizmet etmesi gerektiğini bilmeli ve şükretmelidir.
Efendimiz (sav) gerek Dürül Erkam, gerekse Suffa’da, insanlara Kur’an öğretmiş ve İslamiyet’i en güzel şekilde tebliğ etmiştir. Bizlerde Efendimiz(sav)’in yolunda giderek ve ahireti önceleyerek hizmetlerimize devam etmeliyiz. Dünyaya ve dünya zevklerine kapılarak sosyal sorumluluklarımızdan kurtulamayacağımızı bilmeliyiz.
Kur’an kursu öğreticiliği, gönül işi olan bir meslektir. Kur’an Kursu Öğreticisinin gönlü çocuk sevgisiyle dopdolu olmalı, derse zamanında girip çıkmalı ve sınıfa girerken; ilim ile irfan libasını giymeli, sevgi ile saygı tacını takmalı ve hoşgörü ile sabır kemerini de kuşanmalıdır.
Derslere gülümseyerek girilmeli ve öğrencileri selamlayıp, hal ve hatır sorduktan sonra derse geçilmelidir. Rasulullah (sav) “Gülümsemek sadakadır” buyurduğunu hatırından çıkarmamalıdır. Dolayısıyla Kur’an Kursu Öğreticisinin olmazsa olmazı, güler bir yüz ile tatlı bir dile sahip olmasıdır. Hem neşeli olmak, kendine güvenin de bir ifadesidir.
Nasıl ki bir matematik öğretmeni, matematik dersini öğretmek için belli bir düzeyde bilgiye sahip olmalı ve kime neyi nasıl ve ne kadar verilmesi gerektiğini bilmesi gerekiyorsa, aynen bunun gibi Kur’an kursu öğreticilerinin ve cami görevlilerinin de belli düzeyde Kur’an ve İslam bilgisine sahip olmaları şarttır.
İşte değerli meslektaşlarım biz Kur’an kursu ve Cami İmam-Hatiplerinde de bulunması gereken olmazsa olmazlar elbette vardır. Bu olmazsa olmazların başında şüphesiz ki, şu konu başlıkları gelmektedir: Bir din görevlisi,
Anlattıklarını yaşayan Şefkat eden ve seven Çocuklarla severek oynayan Hataları görmezden gelen ve affeden Çocuklara bire bir ilgi gösteren ve Kararlı bir hizmet neferi olmalıdır.Kur’an kursu öğreticisi veya cami görevlisi olsun, her iki durumda da eğitim işini üstelenen kişi illaki anlattıklarını ve öğrettiklerini yaşayabilmeli ve bu şekilde anlattıklarını pekiştirerek kalıcı hale getirmelidir. Çünkü çocuklar kelimeleri değil, görüntüleri zihinlerinde tutar ve daha sonra bu gördüğü görüntüleri içselleştirir. Eğer anlattıklarınızı yaşamıyorsanız, bilgiler çocuklarda çokta kalıcı ve istenen seviyede olmayacaktır.
Şunu unutmamalıyız ki, bizler çocukların zihinlerine belli bazı düşünce kalıplarını ekmeli ve bu yönde çaba sarf etmeliyiz. Eğer bu yönde gayret sarf edecek olursak, zamanı gelince o düşüncenin neşvünema bulduğunu hep birlikte göreceğiz İnşaallah.
Kuran kursu öğreticisi de nihayet bir insandır. Çeşitli problemleri olabilir. Ancak sınıfa ve derse, o sorunlarını taşıma lüksü yoktur. Öğrenciler arasında bir dostluk köprüsü kurulmalı, rakip değil, refik olmalı ve bu ruhu sınıfa hâkim kılmalıdır. Efendimiz Hz. Muhammed (sav) de, mescide gelmeyen sahabeyi arar, sorar ve haklarında bilgi edinirdi. Hasta iseler ziyaretlerine gider, cenazeleri varsa katılır ve dertleriyle dertlenirdi.
Kur’an kursu öğreticisi veya cami görevlisi, yukarıda maddeler halinde belirtilen özellikleri kendilerinde barındırdıkları takdirde, öğrencilerin gelişim ve ahlaki alt yapılarının oluşmasında ciddi gelişmeler kaydedileceği hiç şüphesiz kaçınılmaz bir gerçektir. Şurası da unutulmamalıdır ki, çocuklara neyi, ne zaman, nasıl ve ne kadar vermemiz gerektiğini bilmediğimiz sürece başarıyı elde etmemiz doğrusu mümkün olmayacaktır.
Aşağıdaki tabloda da çizdiğim gibi, biz din görevlilerinin bilgiyi verirken, hangi aşamaları dikkate almamız gerektiğini ve en çok hangi aşamada ve hangi metotla eğitime devam etmemiz gerektiğini de bilmemiz gerekiyor. Özellikle bir din görevlisi, birçok eğitim meziyetlerinin yanı sıra, muhakkak anlattıklarını yaşayan ve aslında başarının tesadüf değil de bir gönül ve yaşayarak, uygulayarak aktarma görevi olduğunu bilmelidir.
Kıymetli meslektaşlarım, gerek yaz Kur’an kurslarındaki çocuklarımız, gerekse Kur’an kurslarında örgün olarak eğitim gören gündüzlü ve yatılı çocuklarımız olsun, eğitimin veriliş biçimi ile bilginin aktarılma şekli, öğrenmenin kalitesini ve kalıcılığını belirleyen önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yukarıdaki tabloda da görüldüğü gibi, aşağıdan yukarıya eğitimin şekli değiştikçe, öğrencide bıraktığı tesirde artmakta ve kalıcı hale gelmektedir. Tablonun en aşağısında yer alan eğlenceli öğretim, kümülatif olarak düşünüldüğünde eğitimin aşamalarından vaz geçilmez bir öğesi olmasına rağmen, eğitim kalitesi ve kalıcılığı esas alındığında ise, en üstte bulunan yaşatarak ve yaptırarak öğretmenin eğitimde asıl belirleyici olduğu görülmektedir. Şöyle düşünün ki; siz yaz kursuna gelen öğrencilerinize abdest almayı öğreteceksiniz. Burada tablonun en altında bulunan maddesinden tutarak, en üst maddesine doğru adeta bir matematik formülü uygular gibi, eğitim metotlarını abdest öğretmede uyguladığımız takdirde göreceksiniz ki, en üstte duran eğitim şeklinin, bilgiyi kalıcı hale getirerek içselleştirmede belirleyici rol oynayan en önemli madde olduğunu göreceksiniz.
Kıymetli meslektaşlarım, eğitim aslında bizimle ve bizim çocuklara yaklaşımımızla çok yakından ilgili bir konudur. Önemli olan bizim başkalarına kendimizi nasıl göstermeye çalıştığımız değil, eğitim verdiğimiz öğrencilerimizce nasıl göründüğümüzdür. Yani aynada nasıl göründüğümüzden ziyade karşıdan nasıl algılandığımız önemlidir. Zira hiç bir kalbe, kapısı kırılarak girilmez. Sürekli iyilik ve güzellik, sevgi ve hoşgörü ile hareket edilmelidir. İnsanın fıtratında da buna meyil vardır. Malum olduğu üzere “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.” Büyüklerimiz, “Bir erkeği eğitirseniz bir kişiyi eğitmiş olursunuz. Bir kadını eğitirseniz bütün bir aileyi eğitmiş olursunuz” sözü çok anlamlıdır. Özellikle bayan hocalarımızın, Kur’an Kurslarına gelen bayanları, ideal bir Kur’an öğreticisi formatında, ideal bir vazife ile eğitebildikleri oranda, bu milletin kaderi de buna paralel olarak değişeceği kaçınılmaz bir gerçektir. Değerli meslektaşlarım, Güller diyarında bülbüller öterse, kargalara ve baykuşlara susmak düşer. Yeter ki biz bu yüce davanın samimi bir neferi olabilelim.
Bir Öykü: Kapı komşum Ali’nin yedi yaşında bir çocuğu vardı. Bir gün oğlu Mehmet’e benzinle çalışan çim biçme makinasıyla nasıl çim biçildiğini öğretiyordu. Makinayı çim üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi Fatma, Ali’yi bir konuda yardım etmesi için içeri çağırdı. Ali içeri girince, Mehmet makinayı çalıştırdı ve çimlerin ortasındaki çiçek demetlerini darmadağın etti. Çiçekler o anda mahvolmuştu. Ali döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği ve kendi elleriyle yaptığı çiçekleri yoktu artık. Ali tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki Fatma Hanım dışarıya çıktı ve Ali’ye ”Ali, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!” dedi. Kıssadan hisseyi sizlere bırakarak, Çocukların kendileri ve benlik saygıları, kırabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir. Bir futbol topunun kırdığı bir cam, dikkat edilmediği için kırılan bir lamba ya da mutfakta elden kayıp, kırılan bir tabak zaten kırılmıştır. Bizlerde aslında birer çiçek kadar nazik olan çocukları yetiştirdiğimizi unutmayalım.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun… Amin…
Kalın sağlıcakla
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı