Son günlerde bazı zevat, gençlere ve halka kendilerini “ileri görüşlü” olarak takdim etmekte, gerçek niyetlerini gizlemekte ve hakikati de bilerek çarpıtmaktadırlar. Oysa bunların sahtekâr oldukları ehlinin malumudur. Çünkü bunlar, 30 sene önce farklı amaçlarla söyledikleri ve yazdıklarını bugün başka maksatlar için kullanmakta ve kendilerini ileri görüşlü olarak tanıtmaktadırlar. Dolayısıyla bunların ipliğini pazara çıkarmak, gençleri doğru bilgilendirmek ve tarihe ışık tutmak da önemli bir görev olarak önümüzde durmaktadır.
Meseleyi daha anlaşılır kılmak için şöyle bir örnek verebiliriz:
Bazı din düşmanları; “Biz 1980de, 1990da, 2000li yıllarda FETÖnun çok zararlı bir örgüt olduğunu hep söyledik, durduk, ama siz bizi dinlemediniz. Bakın biz haklı çıktık, biz ileriyi gören kimseleriz!” gibi palavralarla ortaya çıkmakta ve bazı gençleri ikna etmeyi de başarmaktadırlar.
Oysa mesele bu kadar basit değildir. Zira bu din düşmanları o zamanlar FETÖden nefret etmişler ve her dindar kesime saldırdıkları gibi onlara da saldırmış ve aleyhlerinde çalışmışlardır; bu, kesinlikle ama kesinlikle doğrudur. Onların o zaman ki nefretlerinin/ düşmanlıklarının temel nedeni, FETÖnun bir terör örgütü olması değil, “dinî bir cemaat görüntüsü vermesi, iman ve Kurân hizmeti diyerek çalışmalar yürütmesidir.”
Dolayısıyla “Biz haklı çıktık” diyen bu zavallılar, o zaman da -tıpkı bugün olduğu gibi- tüm dindarlardan ve İslâmdan nefret ettikleri için öyle konuşmuşlardır. Kalplerinde gizledikleri kini pervasızca dile getirmekten çekinmemiş ve dindarların yaşam alanlarına sürekli müdahale etmişlerdir.
Onlar, üniversitelerde başörtüsü yasağını savunmuş, İmam Hatip Liselerini kapatmak için her yolu denemiş, “Kamusal alanda başörtüsü olmaz” diye kızları üniversite kapılarından geri çevirmiş, onlara psikolojik işkence/ baskı yapmak için “ikna odaları” kurmuşlardır.
Şimdi bu utanmaz ve arlanmaz adamlar/ kadınlar, o zaman “din düşmanlığı nedeniyle yaptıklarını/ söylediklerini” şimdi “ileri görüşlü olmak” şeklinde takdim ediyorlarsa bu palavralara bizim karnımız toktur. Bu zırvalara balık hafızalı insanların inanması ve bu sefihlerin peşine takılması elbette mümkündür.
Zira bu adamlar, o zamanlar cemaat görüntüsü veren ancak şimdilerde ABDnin kuklası/ maşası/ taşeronu olduğu anlaşılan FETÖden bir terör örgütü olduğu için değil, dine menfi bakışları nedeniyle nefret etmişlerdir. Bu gerçeği söylemek yerine kıvırtmaları, dönekliği alışkanlık haline getirmelerinin doğal bir sonucudur, denilebilir.
Bu bakımdan aklıselim sahipleri bu ahmaklara inanmazlar. Kaldı ki bu din düşmanları şimdi açıkça FETÖye sahip çıkmakta, darbeyi unutturmaya çalışmakta, teröristlerin ve destekçilerinin aldıkları cezaları abartmakta, “FETÖnün mağdur edebiyatı” söyleminin arkasına saklanarak bu örgüte yardım ve yataklık etmeye devam etmekte ve onlarla işbirliği yapmakta herhangi bir beis görmemektedirler. Dolayısıyla bu adamlar/ kadınlar yalancıların, ilkesizlerin, omurgasızların ve sahtekârların ta kendileridir. Onların şu an yaptıkları suçtur. Zira cemaat görüntüsü veren FETÖnün bir terör örgütü olduğu, milletin silahını millete doğrulttuğu darbeye tam teşebbüs ettiği ayan beyan ortadadır. Öyleyse bütün bu yaşananlara rağmen bu örgüte destek çıkmak suç ortaklığını kabullenmektir. Savcıların teröre destek çıkan bu gibi adamlar hakkında gerekli yasal işlemleri başlatmaları boyunlarının borcudur.
Bu hainler, otuz sene önce de böyle idiler, şimdilerde de böyleler. Bu gidişle değişmeleri de pek mümkün görünmemektedir. Zira bunlar freni patlamış kamyon gibidirler; durabilmeleri/ tövbe edebilmeleri söz konusu olmadığı gibi uçurumdan yuvarlanmaları da kaçınılmazdır. Zira böyle bir akıbeti kendileri tercih etmişler, kişilik, karakter ve tutumlarının bir sonucu olarak bu sonu kendileri hazırlamışlardır.
Bu alçaklar, “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı ile hareket etmiş, hâlâ Batının maşası olan bu ve diğer terör örgütlerine sahip çıkmış ve bir türlü iktidardan indirmedikleri o şahsı ortadan kaldırıp milleti sahipsiz bırakmak için bu alçak örgütlerden medet ummuşlardır.
Bu din, millet ve mukaddesat düşmanları her zaman fırsatçı olmuş, kendi çıkarları için her türlü dönekliği, şeref yoksunluğunu ve ikiyüzlülüğü yapmış ve takiyyeyi meslek haline getirmişlerdir. Bunlar geçici dünya menfaatleri uğruna vatanlarına ihanet etmiş, Batılı efendilerinin saraylarında ödüllendirilince mutlu olmuş, İslam düşmanlarına köpeklik etmeyi meziyet sanmışlardır. Bu satılmış adamlar, milletin ekmeğini yemiş, yedikleri kaba pislemiş, izzetin kâfirlerle birlikte olduğunu zannetmiş, izzettin Allah ve müminler ile beraber olduğunu ise unutmuşlardır (Nisâ, 4/139; Fâtır, 35/10).
Bu bakımdan söz konusu yalancılara inanarak onları ileri görüşlü zannetmek ve din düşmanı oldukları gerçeğini unutturmaya çalışmalarına aldanmak doğru değildir. Zira mümin bir delikten iki defa ısırılmaz. Bu itibarla o yılları/ günleri yaşayan “şahitliğine güvenilir akıllı insanları bulup” onlarla konuşmak ve bu adamların ipliğini pazara çıkartmak bütün vatansever araştırmacı-gazeteci ve yazarların görevidir. Çünkü bu da bir vatan borcudur. Algı operasyonları yürüten bu hainleri deşifre edip gençleri bu sahtekârlara karşı uyarmak en önemli vazifedir. Böyle ulvî bir görevi ihmal, ileri de telafisi imkânsız sonuçlara yol açacaktır.
Sonuç olarak, daha dün “din düşmanlığı nedeniyle yaptıklarını/ söylediklerini” şimdilerde “ileri görüşlü olmak” şeklinde takdim eden bu çukur adamlara karşı agâh olmak aklın ve mantığın gereğidir. (09.12.2016)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi