Doğal gıdalar 1,5-2 milyar insanı doyuracak kadardır. Geride kalan 5 milyar insanı nasıl doyuracağız? İşte bu durum üreticileri sanayi mamulü gıda üretimine sevk etmiştir. Maalesef günümüzde televizyon ve medya kanallarında insanlar, tabiî yiyeceklerden uzaklaştırılıp fabrika mahsulü, sun’î yiyeceklere yönlendiriliyorlar. Acıkmadan yemek, türlü türlü şeylerle karnı tıka basa doyurmak teşvik ediliyor. Genetiği değiştirilmiş, ne olduğu belli olmayan ürünler, şık ambalajlarla halkımıza sunuluyor. Böylece biz, inketen taze sağılmış sütü “hakir ve mikroplu” görerek kullanamıyor; bunun yerine aylarca bakteri ve mikropların bile yüzüne bakmadığı paketlenmiş sütlere yönlendiriliyoruz. Bu husus, çok hayâtî… Üzerinde konuşulacak çok konu var. Ancak hiç olmazsa bir fikir vermesi ve ikaz olması için “kendi kültürümüzün esaslarını” kısaca da olsa hatırlatalım dedik. Peki, doyma nedir, ne olmalıdır?
El’an dünyada ve Müslümanlar arasında doymanın tarifi konusunda beyaz adamın israfa dayalı anlayışı hâkimdir. Dünyanın başına bela olan bu anlayıştan, insanımız “Allah’ın rengine boyanırsa (Bakara:138) kurtulabilir. Neredeyse her gün yeni diyet türleri çıkıyor ama hangi diyeti verirseniz verin, hangi teknolojik aletleri kullanırsanız kullanın kişi psikolojik gereksinimini karşılayamazsa kilo vermeyi başaramıyor. Araştırmalar ruhumuzu doyurmadan karnımızı doyuramayacağımızı kanıtlıyor.
Beyaz adam, öteki adamı karın tokluğuna çalıştırarak ürettikçe üretmiş ve öteki dünyaya çok mu çok pahalıya satmaya proje hazırlamış ve uygulamıştır. Bu projeye göre insan mümkün mertebe harcama yapmalı ki beyaz adamın mallarına piyasa açık olsun. 3 trilyon dolarlık gıda piyasasını hatırlayın. Öteki dünyaya harcama yaptırmak için de onlara bir yaşam biçimi ortaya koymuş beyaz adam. O yaşam biçiminin adı Modernizmdir. Modernizm beyaz adama sürekli ve çok yağlı müşteri temin etme projesidir. Beyaz adam, dünyaya öyle bir yaşam biçimi lanse etmiştir ki, öteki dünya, böyle yaşarsa psikolojik olarak modern olacağını, böyle yaşamazsa çağdışı kalacağını sanmış ve öyle inandırılmıştır. İşte bu modernizmin işlediği temel yaşam biçimi İsrafa dayalıdır. Model ve moda değiştirip durmak, hatta mevsimsel renk tespit etmek israfı ve tüketimi teşvik etmek içindir. Yani üretileni tüket anlayışıdır. İnsanlık bu vahşi anlayıştan İHTİYAÇ KADAR ÜRET, fazlasını üretme (!) anlayışına geçmek zorundadır. Çevre bozuluyor diye yırtınanlar, 1 numaralı suçlunun israf olduğunu artık anlamalıdır. İsraf çok tüketmeyi, çok tüketme çok üretmeyi, çok üretme çevreden çok hammadde çekmeyi, çok hammadde çekmek de çevre bozukluğunu beraberinde getirir. Öyleyse çevreciler bütün güçleriyle israfa karşı çıkmalıdır. Kur’an israf edenleri şeytanın kardeşleri olarak zikreder (İsra:26-27).
Acaba Müslümanlar beyaz adamın israfa dayalı empozesinden ne derece etkilenmiştir? Cevabını şöyle arayalım: Eşyaları Eskidiği için değiştiririz. Peki, ESKİ nedir? Kullanılamayacak kadar yıpranmış olan mı yoksa modası geçen mi? Rahatlıkla diyebiliriz ki insanımız, yıpranmış olanı değil, maalesef modası geçeni eski sayıyor. Hâlbuki İslam’a göre eski kullanılamayacak kadar yıpranmış olandır. Bir konfeksiyoncu arkadaş şöyle demişti: ‘Hocam dünyanın bir yerinde mevsimin rengi belirlenir. Aynı kalitede fakat bir önceki mevsimin rengindeki elbiseyi satamıyoruz, elimizde kalıyor’. Müslüman renk seçiminde bile beyaz adamın vahyine otomatik olarak uyuyorsa, İslam’dan ne kadar uzak olduğunu artık fark etmelidir.
Beyaz adamın öteki dünyaya lanse ettiği doyma anlayışı da yukarıdaki felsefe doğrultusundadır. Yine başımıza bela olan bu doyma anlayışı nedir, İslam ne diyor, konusu haftaya İnşaallah. Dua ve selam
Prof.Dr. Orhan ÇEKER
İslam Hukuku Profesörü