Vefa-t
Bir anda her yerden sala sesleri işitilmeye başladı. Hiç kimsenin duymamasına imkânı olmayan ses. Kulakları çınlatırcasına beyinleri zonklatırcısına ta en uzak yerlere, evlerin, iş yerlerin en kuytu köşede kalan yerlerine kadar ses işitiliyordu. Herkes ne oluyor dercesine kapılardan taşıyor, pencerelerden başlarını uzatıyor, merak içinde bir oyana, bir buyana bakınıyorlar.
Acaba ne oldu? Çok önemli birisi mi vefat etti? Müthiş bir hadise mi oldu ya da büyük bir felaket, afet mi gelecek, onun haberini mi duyuracaklar? Bu salalar hep bunlar için mi okunuyor, tüm halk panikle karışık merak içindeler. Herkes gücünü kaydını bırakmış pür dikkat salayı dinlemeye başlamışlar ve sabırsızlıkla bitip ne olduğunu ilan edilmesini bekliyorlar.
Sala biter. Fakat hiçbir açıklama ne bir söz ne bir duyuru ne de başka bir şey söylenir. Sala biter etraf ölü sessizliğine bürünür açıklama yapılmayınca da insanlar, birbirlerine şaşkınlık ifadeleriyle ellerini ve başlarını ne oluyor tarzında sağa sola sallıyorlar ve işaretlerle birbirlerine soruyorlar. Ne oldu? Biraz daha beklerler fakat hiçbir ses çıkmaz. Hemen soluğu camide imam ve müezzinlerin yanında alırlar. İmam ve müezzin onlardan daha hayretteydiler çünkü salaları okuyan onlar değildi.
Öyleyse bu salayı kimler okudu. Niçin veya ne sebeple okundu? Herkesin merak-ı mucip hararetle hayretini çekiyordu. Hemen araştırmaya koyuldular, ona buna sormaya başladılar. Neticede hiç kimse bir şey öğrenemedi.
Evet, salalar genelde biri ölünce, insanları haberdar etmek için verilir veya okunur. Tabi bu salalar da bir vefatı haber vermek için okunmuştu. Şimdi diyeceksiniz, hee salalardan sonra hiçbir duyuru yapılmadı. Yapılmadı çünkü, ölen insan değil insanlıktı. Ölen çok önemli mevki makam sahibi birileri değil vicdan. Vefat eden arkadaşımız, dostumuz, akrabamız, ailemiz değil. Arkadaşlığımız, dostluğumuz, akarabalığımız kısacası vefa.
Öldürmüşüz tüm maneviyatımızı, dimdik ayakta tutan değerlerimizi. Kaybetmişiz bizleri sımsıcak saran vicdanlarımızı, birbirimize merhamet duygularını. Yitirmişiz birbirimizi kenetleyen sevgi ve saygıyı. Yok etmişiz acıları, sevinçleri paylaşmayı. Vefat etmiş insanlık, olaylar karşısındaki duyarlılığı. Söndürmüşüz içimizdeki iyilik için çırpınan yanan parıltıları. Soğutmuşuz birbirimize karşı beslediğimiz güzel hislerimizi. Kesmişiz aramızdaki dostane ilişkileri. Dumura uğrattık fikirlerimizi düşüncelerimizi. Çözülmüş ahlak, muhabbet, fertler arasındaki iletişim.
Bir neme lazımcılık almış başını gidiyor. Herkes kendi derdine düşmüş, menfaatini kovalar olmuşlar. Bu koskoca dünyada sanki sadece kendileri varmış gibi yaşıyorlar. Başkalarına hiç hayat hakkı tanımıyorlar. Dünyayı kendi eksenleri etrafında döndürmeye çalışıyorlar. Hayatı yalnız kendi istek ve arzularına göre odaklıyorlar. Evde, çarşıda, pazarda, işte, güçte her yerde kendileri var ve menfaatleri çerçevesinde yaşanılacak, işler yürüyecek, hayat devam edecek.
İşte bu sebeple maneviyatımız ölmüş. Bu salalar kaybettiğimiz tüm değerlerimizin içimizdeki hüznünü, kederini bizlere haykırmak için kalbimizin derinliklerinde bir nebze de olsa kalmış vicdanımızın sesleri olsa gerek.