Sultan II. Abdülhamid’ le ilgili değerlendirmede bulunurken, kendisinin ve yakınlarının anılarının o günün şartlarının daha iyi anlaşılabilmesi açısından, bir kriter olarak ele alınması göz ardı edilmez bir gerçektir.
Sultan Abdülhamid yaşadığı yüzyılda Osmanlı toplumunun bir parçası olarak o günün şartlarında kendini yetiştirmiş, kişisel farklılıklarıyla tarihte bilinen rolünü oynamıştır.
Araştırmacı Yazar İsmet Bozdağ tarafından 30 yıllık bir uğraş neticesinde Almanya’da ortaya çıkarılan Sultan Abdülhamid’in Hatıra defterinden kısa bir bölümü çok önemli olduğunu düşündüğüm için sizlerle paylaşıyorum.
“Vatanımın nereden nereye geldiğini düşünüyorum. Üç kıtaya yayılmış koskoca bir cihangirlik, on yılda bir avuç toprak haline geldi. Vebali kimin?.. Kimin olduğunu bulsak ne işe yarar?. Vatan elden gittikten sonra..
Kırk yıldır büyük devletlerin birbirleriyle kapışmasını bekledim. Bütün ümidim oydu ve Osmanlının bahtını buna bağlı görürdüm.
O beklediğim gün geldi. Heyhat ki ben tahttan uzaklaştırılmış, ülkemi idare edenler de akıldan ve basiretten uzaklaşmışlardı.
Kırk yıl beklediğim büyük fırsat, bir daha ele geçmemek üzere Osmanlının elinden çıktı gitti.
bu kadar yıl tahttan uzaklaşmamak için çalışmışsam, bunun içindi!.
Saltanatım günlerinde bazı büyük devletlere tavizler vermişsem, bunun içindi.
Donanmayı Halice kapamış, talime dahi çıkarmamışsam bunun içindi.
Giriti İngilizlere kaptırmamak için Yunan muharebesini göze almışsam, bunun içindi..
Velhasıl bu kadar yıl ne yapmışsam, ne etmişsem, doğrusu da yanlışı da yalnız bunun içindi!
Bu sırrı kırk yıl içimde sakladım. Ahfadıma (gelecek kuşaklar) beni tanımaları için anlatacağım.
En güvendiğim Sadrazamlarıma bile açmadım. Çünkü sınayarak öğrendim ki, iki kişinin bildiği bir şey sır olmaktan çıkıyor.
Oysa, bunun yabancı devletlerce bilinmemesi, duyulmaması gerekliydi.
Osmanlılar, ancak böyle bir fırsatı zamanında ve basiretle kullandıkları takdirde kurtulacaklar, yeniden büyük devlet olacaklardı.
Bu kanaate nereden ve nasıl ulaştığımı anlatabilmem için tahta çıktığım günlerde dünyayı ve memleketi nasıl bulduğumu bilmek lazımdır.
Ben bu kanaate o günlerde de ulaşmış değilim; Rus muharebesini kaybettikten ve bu muharebe içinde büyük devletlerin bize bakışlarını yakından gördükten sonra edindim.
Tek başına yaşayacak ve direnecek gücümüz yoktu. Bizi parçalamakta birleşmiş düşmanlarımız kendi aralarında parçalanırlarsa ve biz de bu parçalardan birinin vaz geçemeyeceği kuvvet olabilirsek, yeniden dünya için söz sahibi olabilirdik.
Büyük devletler arasındaki rekabetin eninde sonunda onları çatışmaya götüreceği gözler önündeydi.
Öyleyse Osmanlı Devleti de böyle bir çatışmaya kadar parçalanma tehlikelerinden uzak yaşamalı ve çatışma günü ağırlığını ortaya koymalıydı, İşte benim 33 yıl süren siyasetimin sırrı...”
Saygılarımla,
İsmail Bülent KARAYEL