‘’Kendisi olabilme’’ sorunu, etik sorunsalların insânî boyuttaki en acı versiyonu olsa gerek… Mükerrem varlık diye klişeleşmiş ifadesiyle; hayvânî duygularla mücadele ekseninde insân!
Ve ben aslında… diye başlayan cümlelerin arkasındaki saklı gerçek olan kişilik, ve bu kişiliği emânet olarak alan daha doğru bir ifadeyle ‘’ödünç’’ olarak sahiplenme erdemsizliği…
Sahada torba dolusu, adam kılığında ‘’adam görselleri’’ boy gösterisinde… Sanki compüter ekranını süsleyen ‘’ekran koruyucu’’ görsel vak’alar!
‘’Gözyaşı, riy’anın zirvesidir!’’ hadisinin ‘’ağlayan göze ateş dokunmaz!’’ şerefli sözüyle tebdîlinin; şereften uzak, kılıksız ve hilkat garîbelerinin piyasa adamlığına soyunuşları…
Amelin, rıza-ı ilâhîye ulaşımına engel olan ve nefsin hoşnutluğu uğruna, sâlih amelin terki ve amelin fesâdı…
Şekl-ü şemâl adamlığı…
Ya da benim adamım-senin adamın…
Ya da ben aslında ben değilim, sen de ‘’sen değil’’ olmalısın gayreti…
Ya da benim adamım senin adamından daha iyidir… Ve o her hayra senden daha layıktır amelsizliği…
Ya da biz çok kinciyiz! Biz unutmayız! Kinimizi alma bence ( riyâ gösterisinde bulun-istediğimiz kalıba gir-sığmazsan istediğimiz adam olmazsan…) basîretsizliği…
Rabbim!
Sen şahidsin ki, ben senin kulunum!
Ve senin kulunun kulu değilim, olmayacağım!
Ve rızana uymayan şekilsel ucûbelerin kalıbına sığmayacağım!
Ve gözyaşım sadece sana âyan…
Ve amelim, sâlih olma murâdında…
Kimse bilmese de ‘’rabbim bilir!’’ düstûru hareket noktam…
Şekil Müslümanlığı, şekil adamlığı ve şekil budalalığı bana uymaz!
Sen; rahmetinle, şefkatinle ve hidâyetinle muamele et bize… Âmîn…