İstiklal marşımızın şairi büyük İslam âlimi Mehmet Akif ERSOY ömrü boyunca İslam’a anlama, anlatma ve yaşama çabası içinde olmuş bir dehâdır. O toplumla sürekli iç içe olması nedeniyle yaşanan sorunları birebir gözlemlemiş, insanları dinlemiş, gördüğü yanlışlara itiraz etmiş, bilgisi olduğu konularda kanaatlerini söylemiş ve çözüm önerileri sunmuştur.
O asla mücadeleden yılmamış ve ümitsizliğe de kapılmamıştır. Mehmet Akif Kur’an’ı çok iyi anladığı ve yorumladığı için din adına konuşup insanlara yalan yanlış bilgileri aktaranları çok iyi tanımış ve onları uyarmıştır. Ancak onun bu uyarıları o gün de gereken ilgi ve değeri görmemiştir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, onun yaptığı ikazlar bugün de halen geçerlidir ve gereken ilgiyi görememektedir.
Mehmet Akif Ersoy, Peygamber Efendimizin adını kullanarak hadis uyduran, uydurma rivâyetleri hadis diye anlatan kimselere karşı tepkisini ortaya koymuştur. Dolayısıyla bugün de anlatılan bu uydurma hadisleri ve kıssaları dinleyen bu hususta gereken titizliği sergilemeyen Müslümanlar ciddi bir veballe karşı karşıyadırlar.
Bu itibarla, herkesin üzerine düşen bazı vazifeler vardır. Hiçbir kimse Hz. Peygamberi yanlış tanıtma ve onun otoritesini yıpratma ve sarsma hakkına sahip olmamalıdır.
İşte çağımızın büyük İslam mütefekkiri Mehmet Akif Ersoy, hadis uyduranları ve bunları araştırmadan cemaate nakledenleri eleştirmekte ve onları şu manidâr şiirle uyarmaktadır.
“Bakın ne hâle getirmiş ki cehlimiz dini:
Hurâfeler bürümüş en temiz menâbi’ini.
Değil hakâikı Şer’in, bugün, bedîhiyyât
Bilâ-münâkaşa ikrar olunmuyor… Heyhât!
Kitâb’ı Sünnet’i, İcmâ’ı kaldırıp attık;
Havâssı maskara yaptık, avâmı aldattık.
Yıkıp Şerîat’i, bambaşka bir binâ kurduk;
Nebî’ye atf ile binlerce herze uydurduk!
O hâli buldu ki cür’et: “Yecûzu fi’t-tergîb…”
Karâr-ı erzeli fetva kesildi!... Hem ne garîb,
Hadîsi vaz’ ediyorken sevâb uman bile var!
Sevâbı var mı imiş, bir zaman gelir, anlar!
Cihân-ı titretiyorken nidâ-yı “Men kezebe…”
İşitmiyor mu, nedir, bir bakın şu bî-edebe:
Lisân-ı pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor:
Sıkılmadan da “sevâb işledim” deyip duruyor!
Düşünmedin mi girerken Şerîatin kanına?
Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına?
Sevâb ümîd ediyor ha! Deyin ki nâmerde:
“Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde!
Tepende gezdirecek ra’d-ı intikamını Hak,
Ki yıldırımları beyninde kaynayıp duracak.
Yakandan inmeyecek dest-i kahrı hüsrânın…
Nasıl iner ki, önünden kaçıp da nîrânın,
Civâr-ı nûr-ı nübüvvette mültecâ bulsan;
Bu türlü kurtuluş imkânı yok ya… Kurtulsan;
Şu izdihâmın elinden -ki belki bir milyar
Nüfûs-ı hâsiredir- kaçmak ihtimali mi var?
Bugün fesâdına kurban olan zavallıların
Vebâli boynuna yüklenmesin mi yoksa, yarın?
Kolay mı ümmeti ıdlâl edip sefîl etmek?
Kolay mı dîni hurâfât içinde inletmek?
Niçin Kitâb-ı İlâhî’yi pâyimâl ettin?
Niçin Şerîat’i murdâr elinle kirlettin?
Çıkıp tepinmeye yok muydu başka bir sâha?
Nedir bu salladığın çifte, Kâ’betullâh’a?
Herif! Şu millet-i ma’sûmeden ne isterdin,
Ki doğru yol diye tuttun, dalâli gösterdin!”
( Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Haz. A. Vahap Akbaş, Beyan Yay., İstanbul, 2009, Vâiz Kürsüde, s. 512-514)
Bu kadar açık uyarılara rağmen hala aynı yanlışların günümüzde de tekrarlanmaya devam edildiğini görmek gerçekten üzüntü vericidir. Geçmişten dersler alınmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kaynağı meçhul, Kur’an-ı Kerim ve Sahih Sünnet’le çelişen haber ve rivayetleri dinî bilgi diye cemaate anlatmanın sorumluluğu büyüktür. Herkesin bu büyük şairin yukarıdaki sözlerinden alacağı dersler olmalıdır. Gerçeğe kulak tıkamak ve aynı yanlışları tekrarlamak doğru değildir. Zira iki günü eşit olanın aldandığını söyleyen Hz. Peygamber’in sünnetini (yaşam tarzını) ihya etmek isteyenler, işe buradan başlamalı; artık İslam’ı ve Hz. Muhammed’i yanlış tanıtmaktan vazgeçmelidirler. (28.12.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi