Bilindiği üzere Kutlu Doğum Haftasının bu yıl ki ana teması, “Hz. Peygamber (s.a.v.), Kardeşlik Hukuku ve Kardeşlik Ahlakı” idi.
Kanaatimizce çok isabetle seçilmiş bu konu üzerinde önemle durulması icap etmektedir. Zira günümüzde Müslümanların bu konuda da ciddi problemleri vardır ve bunların acilen çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
Bu problemlere bir takım örnekler verecek olursak, mesela din kardeşleri olduklarını söyleyen kimseler zaman zaman hased ve bencillik gibi kötü duygularının esiri olarakrahatlıkla başka kardeşlerine iftira atabilmektedirler.
Bir koltuğu veya makamı kapabilmek için rahatlıkla yalan söyleyip kul hakkınıihlal edebilmektedirler.
Kıskançlık duygusuyla yanlışkararlar alıp din kardeşlerine eziyet edebilmekte ya da kardeşlerini ezenlere sessiz kalıp destek çıkarak nefislerini rahatlatmaktadırlar.
Ellerinde bulunan yetkiyi keyfi olarak kullanmakta ve umut vaad edecek gençlerin önünü kesmeyi ve onlara acılar yaşatmayı marifet zannetmektedirler.
Yine bu tipler doğruyu söylemesi gereken yerde bilerek susabilmekte ya da zalimin yanında yer almayı kısa vadeli çıkarlarına daha uygun görmektedirler.
Bunlar ilkelerin değil gücün yanında yer almayı erdem zannetmektedirler.
Adaletin tecellisi için çalışmak yerine zulüm ve haksızlığın devamına bilerek katkı sağlamaktadırlar.
Birlik ve beraberlik için çalışmak yerine ayrımcılığı körüklemekte ve insanları kamplara bölerek çıkar sağlamayı amaçlamaktadırlar.
Çıkartılan yapay ayrımlarıiman kardeşliği potasında eritmek yerine, bu tür gerilimlerden medet ummaktadırlar.
İman kardeşliğe mani olacak duygu ve yönelişlerden kaçınmak yerine bunları körüklemekte ve bu tür kısa vadeli hesaplar peşinde koşmaktadırlar.
Diline pelesenk ettiği “biz din kardeşiyiz” lafının arkasına sığınmakta, ama bu kardeşliği yüreklerde pekiştirecek hususiyetleri inşa etmekten şiddetle kaçınmaktadırlar.
Kanaatimizce kardeşlik hukukunun böylesine çiğnendiği ülkemizin ne İslam dünyasına ne de tüm insanlığa örnek olabilmesi oldukça zordur.
Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği İslam nimeti sayesinde kardeşler olması gereken Müslümanların bu tür ucuz çıkarlar peşinde koşmaları ve birbirlerine engeller çıkartmaları son derece yanlıştır.
Hep birlikte İslam’ı tüm dünyaya doğru tanıtması gereken Müslümanların basit şeylerle meşgul olarak iman kardeşliğine zarar vermeleri üzüntü vericidir.
Bu nedenle her mümin İslam’ın ortaya koyduğu kardeşliğin soy, sop, ırk, renk, dil, bölge ve asabiyet temelinde bir kardeşlik olmadığını bilmek durumundadır.
Menfaat temelinde bir kardeşlik İslam kardeşliği değildir ve olamaz.
Yüce değerler ve yüksek idealler etrafında oluşmayan bir kardeşlik de İslam kardeşliği olamaz.
İman ve takva ekseninde oluşturulmayan bir kardeşlik İslam kardeşliği kapsamında değerlendirilemez.
Bir mezhebe, bir meşrebe, bir ideolojiye olan aidiyetini ve mensubiyetini öne çıkartan bir mümin, Müslümanlarıkardeş kılan İslam’a olan mensubiyetini tam manasıyla anlayamamış demektir.
Bir müminin bir aileye, birırka, bir gruba, bir mezhebe, bir meşrebe, bir cemaate, bir ideolojiye olan intisabı ve mensubiyeti normaldir ve bu geçicidir. Ancak asıl kalıcı büyük aidiyet ve mensubiyet ise İslam ailesine olan mensubiyetidir ki bunun da asla ihmal edilmemesi gerekmektedir. Bunu hala kavramamış olanların İslam’ın özünü ve ruhunu doğru anladıklarınısöyleyebilmemiz mümkün değildir.
Küçük mensubiyetleri kimliğe dönüştürerek büyük mensubiyetin önüne geçirmeye kalkışmak son derece yanlıştır. Zira ırkçılık, mezhepçilik, meşrepçilik ve cemaatçilik üzerinden kardeşlik hukukunu çiğnemek ve Müslümanları kardeş kılan değerleri yok saymak Hz. Peygamber’i doğru anlamamak demektir.
Sonuç olarak, iman kardeşliğinin kalıcı ve sürdürülebilir kılınabilmesi için Kur’an-ı Kerim’in ve Sahihi Sünnetin en doğru şekilde öğrenilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Kur’an’ın pek çok ayeti yanında Sahih Sünnet’te de bizleri gerçek iman kardeşliğine çağıran ve bu konuda da rehberlik yapan yeterli derecede örnekler olduğu açıktır. (25.04.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi