Dünya yaratıldığından, üzerinde insanlar var olmaya başladığından beri küfrün ve İslam’ın mücadelesi başlamış ve devam etmektedir. Peygamberimizin ifadesiyle de hak ve batılın bu mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir.
Bugünlerde Batı dünyası geçmişte olduğu gibi bir takım tiyatro, opera, film ve karikatürlerle İslam’ın değerlerine saldırmakta, Hz. Peygamber’e hakaretler etmekte, Kur’an-ı Kerim’i yakma girişimlerinde bulunmakta, İslam’ın şiddet ve vahşet dini olduğu algısını dünya kamuoyunda uyandırmak için elinden geleni arkasına koymamaktadır.
Belli aralıklarla bu eylemlerini tekrarlayan Batıdünyasındaki belirli güç odaklarının bazı hedefleri olduğu açıktır. Nitekim Kur’an-ı Kerim bu güç odaklarına işaret etmekte ve en çok İslam’a saldırıyıyapacak iki güç odağının kimliklerini deşifre etmektedir. Ayet-i kerimeyi okuyalım.
“Bütün insanlar içinde [bu ilahî kelâma] inananlara en çok düşmanlık yapanların Yahudiler ve Allahtan başkasına ilahlık yakıştırmaya şartlanmış olanlar olduğunu kesinlikle göreceksin; ve bütün insanlar içinde [bu ilahî kelâma] inananlara en çok şefkat gösterenlerin ise“Biz Hristiyanız” diyenler olduğunu göreceksin: böyledir, çünkü onlar arasında öyle keşişler ve rahipler var ki bunlar kibre kapılmamışlardır.” (Maide, 5/82; Ayrıca bkz. Maide, 5/51)
Görüldüğü üzere Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayette inananlara en çok düşmanlık edecek kimseleri iki farklı kategoride değerlendirmektedir. Bunlardan birisi Yahudileşmiş olup İslam’a düşmanlık besleyenlerdir. Diğer kesim ise Allah’tan başka varlıklara ilahlık yakıştıran, nefsinin arzu ve isteklerini ilahlaştıran egoist, bencil, küstah zalim ve münafıklardır.
Bu ayeti açıklayan başka bir ayette ise bu durum şuşekilde ifade edilmekte ve Müslümanlara yönelik en çok incitici söz, hakaret, kışkırtma, ayrımcılık, nefret söylemi ve aşağılamayı yapacak olanların özelliklerine işaret edilmektedir.
O ayeti birlikte okuyalım.
“Mallarınızla ve canlarınızla mutlaka sınanacaksınız: Ve doğrusu, hem sizden önce vahiy verilenlerden hem de Allahtan başka varlıklara ilahlık yakıştıranlardan birçok incitici söz işiteceksiniz. Ama eğer zorluklara sabırla katlanır ve Ona karşısorumluluğunuzun bilincinde olursanız; bilin ki bu, azimle sarılanacak bir iştir.” (Âl-i İmran, 3/186)
Kısaca ifade etmek gerekirse, ehl-i kitap içinden günümüz dünyasında petrol, silah, ilaç, enerji, medya ve bankacılık gibi önemli sektörleri ellerinde bulunduran, buralarda ciddi pay ve söz sahibi olan o kimseler ellerindeki imkanları kaybetmemek ve dünyanın kaynaklarını sömürmek maksadıyla kendilerine tek rakip olarak gördükleri İslam’ı hedef almakta ve kendileri gibi düşünmeyenleri kitle iletişim araçları ile korkutarak yanlarına çekmeyi başarmaktadırlar. Bunun için de belirli terör örgütlerini kullanmakta ve zaman zaman bu örgütlere yaptırtılan eylemlerle kurdukları düzenlerinin devamına katkı sağlamaktadırlar.
Öte yandan İslam’a ve Müslümanlara her türlü hakareti reva gören bu kimseler İslam ülkelerinde fitne, istikrarsızlık, kaos, kargaşa, savaş ve karışıklık çıkartıp silah satmak, canlı bombalar patlatıp İslam’ı kan ve şiddet dini gibi göstermek ve İslam’ın yayılmasınıengellemek istemektedirler.
Bu tür durumlarla karşılaşan müminlerin neler yapması gerektiğini de yine aynı ayet haber vermektedir.
Bu ayette aktif sabırla mücadeleye devam eden müminlere itidal ve teenni tavsiye edilmekte ve bir başka ayette ise en güzel mücadele metodu önerilmektedir. (Nahl, 16/125)
“Zulmedenleri hariç, Ehl-i kitab ile en güzel olan şeklin dışında bir tarzda mücadele etmeyin ve onlara şöyle deyin: “Biz, hem bize indirilen kitaba, hem size indirilen kitaba iman ettik. Bizim İlahımız da sizin İlahınız da bir ve aynı İlahtır ve Biz Ona gönülden teslim olduk.” (Ankebut, 29/46; Ayrıca bkz. Nahl, 16/20, Duhan, 44; 57, 25)
Bu itibarla kutsal değerlerimize hakaret edildiğinde Müslümanların yapması gereken şey, tepkilerini akıl, mantık, sağduyu, barış ve sükûnet içinde ortaya koymalarıdır. Bu tür provokasyonlara şiddetle karşılık vermek, suçsuz ve masum insanlara saldırmak, bozguncuların istediklerini yapmak ve tuzağa düşmek anlamına gelecektir. Zira haklı iken haksız konuma düşmek istemeyenler tedbirli olmak zorundadırlar.
Diğer taraftan sadece slogan atmakla yetinmek, etrafı ateşe vermek, kırıp dökmek, genellemeci ve toptancı bir tavır takınarak tüm Batı dünyasını hedef almak, ehl-i kitabın tamamını aynı gözle değerlendirmek ve onlara hakaretlerde bulunmak da doğru değildir. Yapılmasıgereken bu tür azılı zalimler hariç müspet kimselerle barış ve diyalog içinde olmaktır. Bu hain saldırıları yapanların alçakça planlarını deşifre etmek ve Batı dünyasındaki sağduyu sahibi insanları kazanmaya çalışmaktır.
Herhangi bir dinin değerlerine saldırıp hakaret etmenin düşünce ve ifade özgürlüğü ile alakası olmadığını, eleştiri ve hakaretin ayrı ayrı şeyler olduğunu, islamofobi ve nefret söylemi gibi bu tür provakatif eylemlerin de aynen ırkçılık ve ayrımcılık suçları kategorisine alınması gerektiğini onlara tekrar tekrar anlatmaktır.
Ayrıca, İslam’ın değerlerine hakaret eden bu küresel çetelerin şirketlerinin ve onlara destek olan ülkelerin mallarını almayarak bir ders vermektir.
Bununla birlikte uzun vadede yapılması gerekenler ise şunlardır. İslam doğru tanıtmak ve en güzel şekilde temsil etmek için öncelikli olarak kendi ülkemizde huzur, güven ve emniyet toplumu olmayı başarmamız gerekmektedir. Bununla birlikte demokratik mekanizmaları kullanarak her ülkede sivil baskı grupları oluşturmak, çok çalışarak dünya markası ürün ve mallarımızın sayısını artırmak, yeni icatlar yaparak ekonomik kalkınmayı sağlam temellere oturtmak kısacası; sözü dinlenen küresel bir güç olmak için çok ama çok çalışmaktır.
Şiddete şiddetle karşılık vermek ve sadece bağırıp çağırmak yeterli değildir. Böyle yapmak işin kolayına kaçmak, kışkırtıcıların oyunlarına gelmek ve İslam’ın evrensel mesajını dar alana hapsetmek anlamına gelecektir. Dolayısıyla Müslümanların çok daha akılcı protesto yöntemleri geliştirmeleri gerekmektedir.
Sonuç olarak, her konuda olduğu gibi bu konuda da Kur’an-ı Kerim’in tavsiyesi açık ve anlaşılırdır. Kanaatimizce “dinsizin hakkından imansız değil”, Kur’an’ın ilkelerine uygun hareket eden, dinini ve değerlerini doğru tanıtan ve temsil eden, zulme zulümle karşılık vermeyen, haktan ve adaletten asla ayrılmayan, her ne olursa olsun haddi aşmayan, teenni ile hareket eden ve en güzel mücadele metodunu sergileyen kamil mümingelecektir. (21.09.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi