Toplumumuzun büyük bir kesiminin yanıldığı, sürekli kendi yanlışlarına dayanak ve gerekçe aradığı konulardan biri de bazı cahil, zalim ve günahkâr Müslümanların yaptıkları kötü davranışları doğrudan İslam ile ilişkilendirip kendilerini temize çıkarma gayretleridir. Veya Müslümanlarla bir arada yaşayan münafıkların yaptıkları bilinçli ve art niyetli bazı eylemleri tüm Müslümanların üzerine yıkıp aynı hatalı sonuca ulaşmalarıdır.
Oysa durum çok farklıdır. Müslümanların tamamını aynı kategoride değerlendirmek ve suçun hepsini onlara yahut İslam’a yüklemek doğru değildir. Zira herkesin aldığı edep, eğitim ve bilgi düzeyi farklıdır. Ayrıca insanların tamamının zeka seviyesi bir olmadığı gibi bir toplumda farklı düşünce, görüş, inanış ve yaklaşımların olması da gayet normaldir. Dolayısıyla bakılması gereken yer; Kur’an-ı Kerim’in ve Sahih Sünnet’in ortaya koyduğu sağlam ve şaşmaz ilkelerdir. Bunlar iyi bilinirse iyi ile kötüyü ayırt etmek kolaylaşacaktır.
Bu bakımdan ecdadımızın da isabetle söylediği şu söz konumuzu çok güzel özetlemektedir. “Su-i misal emsal değildir.” Yani kötü örnek, başkalarına örnek olamaz. Günahkâr Müslümanların veya münafıkların tavır ve davranışlarına bakarak samimi müminlere kızmak, sonra da suçu İslam’a yükleyip dine saldırmak ve dini yaşamaktan vazgeçmek son derece yanlış bir hareket tarzıdır. Bu nedenle herkes kendine bakmak durumundadır.
Mesela hacca gidip geldiği halde bir Müslüman yalan söylüyorsa o günahkâr Müslümandır. Onun bu yanlış tavrı kesinlikle dine mal edilemez. O kimse hata yapmakta, başkalarına kötü örnek olma suçunu işlemekte ve acilen tövbe etmesi gerekmektedir. Bu itibarla onun yaptığı yanlışlara bakarak dinden nefret etmek, suçu tamamen İslam’a yüklemek doğru ve mantıklı düşünememek olacaktır.
Aynı şekilde kılık, kıyafet ve şekil olarak İslam’ı yaşıyormuş gibi görünen bir Müslüman eğer sözünde durmuyor ve emanete hıyanet ediyorsa o kendine yazık eden bir Müslümandır. Onun bu yanlışını doğrudan dine mal etmek uygun değildir. Ona bakarak İslam hakkında hüküm vermek, meseleyi sağlam muhakeme ile değerlendirememek olacaktır.
Yine bir kimse dindar bir Müslüman olduğunu söylediği halde dürüst ve güvenilir davranışlar sergilemiyor, görevinin hakkını vermiyor, yaptığı işleri savsaklıyor, müşterilerini aldatıyor, haram yiyor, tüyü bitmemiş yetimin hakkını gasp ediyorsa o kendine yazık eden günahkâr bir Müslümandır. (Tevbe, 9/8; Secde, 32/18; Hadid, 57/16; Haşr, 59/19) Onun tüm bu yanlışlarını İslam’a mal etmek doğru olmayacaktır. Kim bilir belki de tüm bu suçları işleyen kimse Müslümanlarla bir arada yaşayan, onlardan görünen, camiye namaza giden (Nisa, 4/142; Tevbe, 9/54; Münafikun, 63/1-11) ama tam inanmamış bir münafıktır. Dolayısıyla bir münafığa bakarak İslam hakkında karar vermek ve din düşmanlığı yapmak ahmaklıktan başkası olmayacaktır.
Bu örnekleri çoğaltmamız elbette mümkündür. Mesela dünyanın değişik coğrafyalarında yaşayan bazı cahil Müslümanların yanlış, katı ve sert din yorumları sonucu yaptıkları kötü hal ve hareketleri hemen İslam’a mal etmek ve tüm Müslümanları aynı kategoride değerlendirmek doğru değildir. Marjinal bir kesimin yaptığı yanlışları tüm bir topluma mal etmek adaletten ve hakkaniyetten uzak bir yaklaşımdır. Maalesef Batı dünyasında pek çok kesimin bu yanlışa düştüğü ve işin kolayına kaçarak tüm Müslümanları bu gözle değerlendirdiği bir gerçektir.
Özetle ifade edecek olursak, Kur’an-ı Kerim’in ve Sahih Sünnet’in istediği bir İslam toplumu olabilmek için yapılması gerekenler açıktır. Herkes kendine bakmalı (Maide, 5/105) ve suçu başkalarına yükleyip (Kalem, 68/29-31) sorumluluktan kaçma yanlışına düşmemelidir. Cahil, tembel, uyuşuk, pısırık, korkak, beceriksiz, zayıf, dînî eğitimden ve edepten yoksun bazı Müslümanların hal ve hareketlerini bahane edip dine cephe almak, İslam’ı öğrenip uygulamamak ve örnek bir mümin olmaktan kaçınmak son derece yanlıştır.
Unutulmamalıdır ki bu tür insanların hatalarını bulup onları sanki örnek Müslümanlarmış gibi göstermek, sonra da onlara bakarak yanlışlar yapmaya devam etmek, böyle yapan şahısların işledikleri günahlara, isyan kokan sözlerine ve hatalarına asla ama asla gerekçe ve dayanak olamayacaktır. Zira herkes yaptığının hesabını bir gün mutlaka kendisi verecektir. (İsrâ, 17/15; Bakara, 2/48, 123, 281; Fâtır, 35/18; Zümer, 39/7; Duhan, 44/41; Necm, 53/38 ) Ayrıca İslam toplumunda güzel ve çirkin örnekler hep olmuştur ve olacaktır. Yapılması gereken şey; örnek Müslümanları bulmak, onlar gibi olmaya çalışmak ve her zaman onlarla birlikte (Tevbe, 9/119) ortak hareket etmektir. Bu nedenle “gavura kızıp oruç bozmak” olarak nitelenen durumla karşılaşmak istemeyenlerin çok ama çok dikkatli olmaları kendi lehlerine olacaktır. (05.10.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi