TÜRKİSTAN’IN BİLGESİ:
ALİHAN TÖRE ŞAGUNİ
Koray ŞERBETÇİ
XIX. asrın fırtınalı ikliminin bütün İslam coğrafyasını savunmaya mecbur bıraktığı günlerdi. 1885 tarihinde Türkistan coğrafyasında bir çocuk dünyaya geldi: Alihan Töre. Bugünkü Kırgızistan’ın Tokmak eski adıyla Balasagun şehrinde doğduğundan sonra ismine Şagunî yani Balasagunlu anlamına gelen bir künye de eklenecek ve öyle anılacaktı.
Alihan Töre Şagunî, dünyaya geldiği zaman dilimi itibarıyla ağır bir yükü omuzlayacak olan bir nesle mensuptu. XIX. yüzyılın sonlarında hayata gözlerini açan bu nesil çok acı zamanlara tanık olacaktı. Bu sebeple bu nesle mensup kendi değerleri ve medeniyeti için mücadele edenlerin ismi her zaman saygı ve hürmetle anılacaktı.
Alihan Töre, eğitiminin ilk basamağını kendi ülkesinde gördükten sonra, İslam medeniyetinin bir geleneği olarak farklı ülkelerdeki medreselere bir ilim yolculuğuna çıktı. Mekke, Medine, Buhara gibi ünlü İslam merkezlerinde tahsilini tamamladı. Mekke’de bulunduğu yıllarda Arapça, Farsça, Osmanlı Türkçesi, tefsir, hadis, fıkıh, mantık derslerini okumuştur. Tahsilinin son basamağında Buhara’da bulunmuştur. Ama Alihan Töre, ülkesine döndüğünde bir İslam âlimi olarak bu derin tahsilini huzur içinde talebelerine aktaracak sakin bir ömür yerine, zor ve mücadele dolu günlerin kapısı kendisine aralandığını görecekti. Çünkü gerek medreselerde aldığı tahsili, gerekse ailesinde yoğrulduğu tasavvuf kültürü ile ülkesinin bir sömürge hâline gelişi taban tabana bir zıtlık oluşturmaktaydı.
Alihan Töre Şagunî, Türkistan’daki İslam medeniyetinin temsilcisi Müslüman bir aydın kimliğiyle dünyada değişen iklimin farkına vardı. Müslümanların Batı’nın fikrî ve askerî saldırganlığına karşı savunma durumunda kaldığına dahası pek çok beldede hem askerî hem de fikrî sahada kalelerin birer birer düştüğüne şahit oldu. Bu nedenle mücadelesinde öncelikle fikir haritasını hazırladı.
Öncelikle Batı saldırganlığına düşünce planında karşı konulması gerektiğini belirtti. Gerek Bolşevizm gerekse Türkistan sahasında ceditçilik olarak bilinen Batıcılık fikirlerinin yıkıcı etkisine dikkat çekti. Zira bu akımlar Müslümanları kendi değerleriyle ters düşürüyor ve Batı karşısındaki bu fikri teslimiyet ardından askerî teslimiyeti de getiriyordu.
Bu doğrultuda hamleci bir İslam âlimi olarak ilk mücadelesine XX. asrın başında atıldı. 1914–1916 yıllarında Çarlık Rusyası Türkistan’ı işgal etmeye başladı. Buna karşı mücadele edenlerin başında Alihan Töre vardı. Bu yıllar aynı zamanda I. Dünya Savaşı yıllarıydı. Çarlık Rusyası savaşacak asker arıyordu ve Kırgız gençlerini Rus ordusuna almak istiyordu. Ama Rus ordusu Osmanlı Devleti’ne karşı savaşıyordu. İşte bu noktada bir İslam alimi olarak devreye Ali Han Töre girdi. Gençlerin askerlik için Rus ordusuna gönderilmemesi ve Osmanlı askerine kurşun atılmaması yönünde vaazlar verdi. Bu Rusları öfkelendirdi. Kendisi tutuklandı. Tutuklanıp serbest bırakılma süreçleri içinde tam altı defa hapsedildi.
Aynı zamanda Kırgızistan’da Rus işgaline karşı direniş de sürmekteydi. Ama Rus işgalciler kararlıydı ve direnişi 1916 yılında başlayan isyanı yıllar sonra acımasız bir biçimde bastırdılar. Bunun üzerine Alihan Töre de mücadelesini devam ettirmek için Doğu Türkistan’daki Gulca şehrine gitti. Ama mücadelesi bitmemişti. Hatta asıl mücadele yılları şimdi başlıyordu.
Alihan Töre bu kez de Doğu Türkistan’da yaşayan Müslümanları kendi kimlik ve özgürlüklerine sahip çıkmaları için aydınlatmaya koyuldu. Alihan Töre, Doğu Türkistan’da “Azadlık Cemiyeti”ni kurdu. Onun fikirlerine göre bilmezlik küfürden daha kötüdür. Çünkü Müslümanların geleceğini yine kendileri düşünmelidir. Bilgisizlik içinde karanlıkta kalan Müslümanlar, kendileri için uygun şartların farkına varamayacak ve düşmanlarının eline düşmekten kurtulamayacaklarıdır. Yine Alihan Töre hürriyet kavramına da ayrı bir önem vermekteydi. O bu kavramı Batılı bir şekilde anlamıyor tam tersine Kur’anî bir kavram olarak ele alıyordu. O şöyle diyordu: “Vatanlarının başkaları tarafından işgal etmesine izin veren, millî devletlerini kaybederek işgalcilere boyun eğen Müslümanlar, Allah’ın emirlerini yerine getirmediği için Allah katında hesaba çekilecekler ve iki dünyada da hâkir olacaklardır.”
Fakat şimdi de Alihan Töre’nin karşısında Çin hükûmeti vardı. Halk arasında hürriyet düşüncelerini propaganda yaptığı için 1937 yılında Çinliler tarafından tutuklanarak, ömür boyu hapis cezası verildi. Ama 1941 yılında yapılan bir değerlendirmeyle serbest bırakıldı.
Ama Alihan Töre hapisten çıkar çıkmaz mücadelesine kaldığı yerden devam etmeyi tercih etti. Bu kez işgalcilere karşı sadece halkı aydınlatmanın yetmeyeceğini anlamıştı. Toprağı ve değerleri savunmak için bizzat silaha sarılmanın gerekliliğini anlamıştı. Çin ordusunun Doğu Türkistan’ı işgaline karşı teşkilatlanmaya çalışan Doğu Türkistanlıların önderliğine geçti ve bu uğurda mücadele etti. Artık Alihan Töre işgalcilere karşı vatanını koruyan Müslüman direnişçilerin komutanlığını yapıyor ardı ardına işgalcilere darbe vuracak operasyonları komuta ediyordu.
1941’de başlayan ve halkın desteğini alan bu hareket Gulca Zaferi’ni kazandı ve Çinlileri mağlup etti. Artık özgürlüğü ete kemiğe büründürme zamanı gelmişti.
1944 yılındaki Gulca Zaferi’nden sonra Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kuruldu. Alihan Töre Şagunî cumhurbaşkanı seçildi, millî ordu başkomutanı oldu ve mareşal unvanı aldı. Hâkimbek Hoca ise devlet başkan yardımcısı olarak ilân edildi. Doğu Türkistan’ın büyük direnişçi komutanı Osman Batur da yeni kurulan bu cumhuriyetin emrine girdi. Cumhuriyetin silahlı kuvvetleri bir sene sonra Altay Bölgesi’ni tamamen kontrolleri altına almışlardı.
Yeni cumhuriyet dokuz maddeden ibaret olan “bağımsızlık bildirgesi”ni ilan etti. Bu bildirgeye göre:
1) Doğu Türkistan topraklarında Çin egemenliği ebedî olarak yok edilecek
2) Kurulan yeni devlet, Doğu Türkistan halkının eşitliğine dayanan gerçek, özgür ve tam bağımsız bir devlet olacak,
3) Doğu Türkistan ekonomisinin her yönüyle geliştirilmesi amacıyla, özel sanayi, tarım, hayvancılık faaliyetleri ile özel ticari girişimler teşvik edilecek ve halkın refah seviyesi yükseltilecek,
4) Doğu Türkistan halkının çoğunun İslam dinine inanıyor olması sebebiyle, bu dini desteklemenin yanında, başka dinler dahi himaye edilecek,
5) Din, eğitim ve sağlık işleri geliştirilecek,
6) Dünyadaki bütün demokratik ülkelerle, özellikle de komşu Sovyet hükûmetiyle dostluk temeline dayalı ilişkiler kurulacak; yine Çin hükûmetiyle siyasi ve iktisadi alakalarda bulunulacak,
7) Doğu Türkistan hükûmetini ve barışı korumak amacıyla, Doğu Türkistan’da yaşayan bütün milletlerden müteşekkil bir ordu kurulacak;
8) Banka, posta-telgraf, orman işleri ve madencilik gibi tabii kaynaklar, bütünüyle hükûmetin idaresine teslim edilecek,
9) Makam düşkünlüğü, ırkçılık ve rüşvet yok edilecek.
Bunun üzerine Çin Hükûmeti Doğu Türkistan’da kontrolü yitirdiğini anlayınca barışçı bir yaklaşım sergiledi. Doğu Türkistan cumhurbaşkanı Alihan Töre bunu samimi bulmuş ve görüşme teklifini kabul etmiştir.
Fakat kaygılanan sadece Çin değildi. Batı’da Sovyet yönetimi de Kırgızistan direnişinden çok iyi tanıdıkları Alihan Töre’nin başlattığı bu hareketten çekiniyorlardı. Çünkü Doğu Türkistan’da başlayan bu aydınlanma ve özgürlüğü kazanmak için hamle yapma durumu Sovyet işgali altındaki Batı Türkistan’ı da sarabilirdi. Bu nedenle Sovyet yönetimi bizzat Stalin’in Cumhurbaşkanı Alihan Töre Şagunî ile Kazakistan sınırında görüşmek istediğini belirtti. Bu görüşme Alihan Töre tarafından da kabul edilmişti. Böylece onun bir şekilde Korgaz şehrine gelmesi sağlanmıştı. Buradan askerî uçakla kaçırılarak Taşkent’e götürülmüş ve siyaset yasağı uygulamasıyla vefatına kadar burada gözlem altında tutulmuştur. Kendisi 1976 yılında Taşkent’te vefat etmiş olup kabri Taşkent’teki Şeyh Zeyniddin Baba mezarlığındadır.
Mücadele ile dolu ömründe hem âlim hem siyasetçi kimliğiyle öne çıkan Alihan Töre, Sovyetlerin Türklük şuurunun yok edilerek yerine kabile isminin hâkim kılınmaya çalışıldığı bir dönemde, bu duyguyu ayakta tutmaya çalışmış, hatıratında bunu sürekli vurgulamıştır. Onun en büyük tutkusu ise bir ve bütün Türkistan anlayışıydı. O, işgalcilerce bölünmüş Türkistan’ı daima bütün olarak düşünmüş ve kasten Orta Asya diye adlandırılan kendi yurdunu daima Türkistan diye anmıştır.
Alihan Töre, Sovyet dönemi olmasına rağmen hocalık etmeye devam etmiş ve öğrenciler yetiştirmiştir. Tarih-i Muhammedi, hatırat eseri olan Türkistan Kaygusı, Şifâü’l-ilel Gib adlı kitapları yazdığı gibi aynı zamanda Emir Timur’un “Tüzükât-ı Timur”u, Ahmed Dâniş’in “Nevâdirü’l Vikâye”, Derviş Ali Sengî’nin “Musiki Risâlesi”, Herman Vamberi’nin Osmanlı Türkçesine çevrilen “Buhara veya Maveraünnehir Tarihi” gibi eserleri de günümüz Özbek Türkçesine kazandırmıştır.
Ömrünü ilme ve özgürlük mücadelesine veren Alihan Töre Şagunî’nin şu sözleri belki de tüm Müslümanların kulaklarından hiç silinmemesi gereken çağlar üstü bir uyarı gibidir:
“Bizzat Allah Teâlâ Kur’an’ın birinci suresine okuma, bildirme, yazma, kalemle başlamıştı. Peygamberimiz (s.a.s.) kadın erkek, oğul kız demeden bütün ümmetini ilim öğrenmeye buyurdular. Gerekli ölçüde din ilmini öğrenme herkese farz olduğu gibi kendi devletini, vatanını ve dahi dinini korumak için zamanın fen ve ilmini okuyup öğrenme de farzdır.”