Din Eğitiminde Başarı İçin Dikkate Alınması Gereken Bir Konu: YAPICI VE OLUMLU ORTAMDeğerli meslektaşlarım, yaz Kur’an kursları ile ilgili yazı dizisinin dördüncüsüyle devam ediyoruz...Daha iyi ve dindar bir nesil yetiştirmek için elbette toplumun bütün kesimlerine önemli görevler düşmektedir. Ancak hiç şüphe yok ki, yaz Kur’an kurslarında en büyük payda olan biz din görevlileri, geleceği şekillendirme noktasında çok önemli roller üstlendiğimiz ortadadır. Dolayısıyla din hizmeti sunun bizlerin, dindar ve dinin dinamiklerine bağlı, yenilikçi ve sosyal birer girişimci olarak, gençleri hayatın ve değişimin merkezine koymalı ve bu şekilde hizmetlerimize devem etmeliyiz. Geleceğimiz olan çocuklarımıza, yaşamak istedikleri dünyayı aktif olarak biçimlendirmelerine imkân sağlamalı ve çocuklarımıza olumlu manevi havası/sinerjisi olan ortamlar hazırlayarak yarınlara kazandırabilmeliyiz.Değerli meslektaşlarım, hayalen kendinizi bir an için şöyle düşünmenizi istiyorum: Çay içmek için bir kahveye gittiğinizi düşünün, fakat gittiğiniz yerde sigara içilmekte olduğundan dolayı bir saat sonra kalktınız. Yahut arkadaşlarınızla bir mangal keyfi yaptınız ve mangal başında iken ciddi bir is ve dumana maruz kaldınız. Daha sonra bu ortamlardan kalkarak evinizin yolunu tuttunuz. Evinize geldiğiniz de, eşiniz veya çocuklarınız size “bu sigara ve is kokusu da nedir?” demeleri kaçınılmaz hale gelecektir. Bu durum karşısında siz her ne kadar ben sigara içmedim deseniz bile, aslında bulunduğunuz ortamın havası, sizin üzerinize istemeden de olsa sinmiş olacaktır. Kısacası siz bulunduğunuz ortamın, çevrenin ve arkadaşlarınızın boyası ile ister istemez boyanmış oldunuz. Bundan dolayı, ailenizin ve çevrenizin sizden olumlu veya olumsuz yönde etkilenmesi ve sizin de bu yönde tavır takınmanız kaçınılmaz hale gelecektir.İşte kıymetli meslektaşlarım, bizim Kur'an kurslarımızın ve camilerimizin de elbette bir manevi havası/ortamı vardır. Bu ortamdan herkesin aslında öyle veya böyle etkilenmemesi mümkün değildir. Nasıl ki kahve ortamını sigara dumanı ve açık havayı da mangalın is ve dumanı olumsuz hale getirdiyse, aynen onun gibi temiz olan kursumuzun ve camimizin ortamını da olumlu veya olumsuz hale getiren, bizim takınacağımız tavır ve davranışlarımız olacaktır. Yani kursa veya camiye gelen çocuğumuz ister istemez bizim hazırladığımız manevi boyaya/havaya bir nevi bulanacak, toplumun ve ailesinin içine bu boya ile çıkacaktır.Eğer çocuklarımız geldikleri kurs ve cami ortamında güler yüz yerine asık bir surat, kucaklayıcı ve himaye edici bir şefkat yerine despot ve yıkıcı bir kişilikle karşılaşacak olurlarsa, biz o çocuğu daha başta kaybettiğimizi bilelim. Hele hele çocuk ailesinin zoru ile kursa veya camiye geliyor ve geldiği ortamda da olumsuz bir hava ile karşılaşıyorsa, unutmayalım ki o çocuğumuz dine ve dini sembollere karşı nahoş bir tavır ve mesafe sergileyecek ve daha başta ruhen o ortamdan kopmuş olacaktır. Bizler de kurs ortamında çocuğun hazır bulunuşluğu gerçekleşmeyeceği için, âdeta havanda su dövmeye devam etmiş olacağız. Emeğimizin boşa gitmemesi için, çocuklara hazırlayacağımız ortamın olumlu olması çok önem arz etmektedir.Eğer çocuklar öğrenemedikleri ve eksik öğrendikleri için sözlü veya fiili şiddete uğrayacak olurlarsa, biliniz ki bu mesleği bizim icra etmemize gerek kalmayacaktır. Efendimizin şu hadis-i şerifini dikkate almalı ve bu yönde biraz daha düşünmeliyiz. Ebû Hureyre (RA) şöyle anlatıyor: Peygamber (sav), torunu Hazreti Hasan'ı öptü. Yanında da Sahabilerden Akra‘ b. Hâbis b. İkal et-Temîmî oturmaktaydı. Akra: Benim on tane evlâdım var, bunlardan hiç birini öpmedim, dedi. Peygamber (SAV) kendisine baktı ve:— Şefkat ve merhamet göstermeyen kimseye, Allah da kendi rahmetini ihsan etmez, buyurdu. (Müslim, Fedâil, 65)Bizim olanca gayret ve çabamıza rağmen, yaz kursumuza gelen çocuklar yaramaz, hiçbir şey öğrenme isteği olmayan ve ilgisiz çocuklardan teşekkül etse bile, onlara sunduğumuz ortamın manevi havası/sinerjisi olumlu ve tavrımız da yapıcı olursa, bu durum çocuğumuzun camiye, kursa, hocaya, dine ve daha birçok dini sembole karşı olumlu yaklaşmasına sebep olacaktır. Belki de ileride imanının kurtulmasına ve doğru yolu idrak etmesine bir vesile olacaktır. Çünkü eğitim bir sonuç değil süreç işidir.Bizler üç aylık bir yaz kursunda hiç kimseyi yüzde yüz Müslüman veya dört dörtlük bir dindar yapmamız mümkün değildir. Böyle ütopik bir iddiamızın olması, üzerimize düşen tebliğ görevine de ters düşmektedir. İşte bu yüzden sonuca değil sürece bakmalı, bu işin uzun soluklu, yılmak ve yorulmak bilmeyen bir çaba ve gayret gerektirdiğini hatırımızdan çıkarmamalıyız.Kıymetli meslektaşlarım, şu hususlarında dikkate alınması kanımca fayda sağlayacaktır diye düşünüyorum:1-Yaz kursunun verileceği mekânın cami veya Kur’an kursu oluşu; başarı anlamında çok büyük farklılık göstermez, önemli olan din eğitimi verdiğimiz yerde, bizim din görevlisi tavır ve vakarımızın güçlü olup olmadığıdır. Çünkü din eğitimi verilirken, ilk olarak din eğitimi sunan bizlerin, yaşantı ve samimiyeti karşımızdaki muhatabı etkiler. Daha sonra din eğitimi alan muhatabın, eğitimciden verileni aldığı (ahlak, bilgi, samimiyet) kadar öğrenme gerçekleşir. Bu yüzden verdiğimiz din eğitimi Kur’an kursuda mı veya camide mi olsun tartışması yerine, nasıl olması gerektiğine kafa yormamız daha isabetli olacaktır kanaatindeyim.2-Kursa gelen öğrenci sayısının az oluşu ve benzeri sebepler, bizi rehavete ve bananeciliğe sevk etmemeli, aksine çocuğun imanına vesile olacağımızı daima hatırımızdan çıkarmamalıyız. Efendimizin(sav): “Cenâb-ı Hak, bir âdemi senin elinle (vasıtanla) hidayete getirmesi, güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha çok sana hayırlıdır." (Müslim, F.Sahabe 2406; Buhari, Cihad,4/58) müjdesini de hiçbir zaman göz ardı etmemeliyiz.3-Ayrıca kursa gelen kız ve erkek çocuklarımıza hocalarımızın, kılık kıyafetten tutun da ta aileden edinilmiş bazı sıra dışı alışkanlıklara kadar, birçok konu yüzünden çocuklara baskıcı ve gereksiz yaklaşımlarda bulunmamalıyız. Aksine hassasiyetle kıyafetin ve davranışın nasıl olması gerektiğini, kendi üzerimizde sergileyerek, lisan-ı halimizle çocuklara gösterebilmeliyiz. Bu şekilde ki örnekliğimizin ve ciddiyetimizin çocuklarda bırakacağı olumlu tesir, onlara sözlü veya sözsüz uyarılarda bulunmaktan daha iyi ve kalıcı olacaktır.4-Kur’an dersi dışında ki oyun ve aktiviteler, çocukların öğrenmesine yardımcı olan güçlü enstrümanlardır. Çocuklarımızın gelecekteki dini hayatı, toplumdaki statüleri ve mutluluklarının en iyi göstergesi, kurstaki akademik başarıları değil, kursun müfredatı dışındaki örnekliğimiz, dini yaşantımız ve olaylar karşısında sergileyeceğimiz dini hassasiyetimizdir. Bu tavrımız çocukların kurstan hoşlanmalarına, cami ve dini ritüellere daha fazla bağlanmalarına sebep olacaktır.Hintli bir adam, suda bata çıka ilerlemeye çalışan bir akrep görür. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını akrebe uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar.Yakınlarındaki başka biri ona, sürekli onu sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der:Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim? Kıymetli meslektaşlarım, biz doğamızdan ve insana olan sevgimizden vaz geçemeyiz. Vaz geçtiğimiz gün gerçekten tükenmişiz demektir.O zaman tüm hızımızla hizmete devam… Rabbim yar ve yardımcımız olsun… Âmin, sonsuz kere âminKalın sağlıcakla
Ayhan TOPÇU
Eğitim Uzmanı
İLGİLİ HABER
Pedagojik Açıdan Din Eğitimi Nasıl OlmalıdırİLGİLİ HABER
Din Eğitiminde İnsan OnuruİLGİLİ HABER
Din Eğitiminde Davranış Kalıpları