Pamuk cümlelerle hedefi on ikiden vuran oklar yapmak, bu ülkede sadece siyasetçilerin sorumluluğunda değildir.
Bu durum, aynı zamanda sivil toplum örgütlerinin daha iyi anlaşılması içinde önemlidir.
Bir siyasetçi ile bir sendikalı arasındaki farkı ele alacağımız önemli bir hassasiyete değinmek isterim.
Öncelikle kendisine ‘ sendikacı’ diyenlerin nasıl bir gaf içinde olduğunu hatırlatarak başlayalım.
Yıllarca edebiyat alanında harflerle raks etmenin önemini kavramış olanlar, beni daha iyi anlayacaktır.
Öncelikle
Sendikacı kelimesinin benzerlerine bakalım.
Pazarcı
Toptancı
İnşaatçı
Marketçi
Taksici
Bankacı
Siyasetçi
Gibi...
tamamen ticari cümlelerle yoğrulmuş kelime yığınları içinde yersiz bir kullanıma kurban gitmiş bu kelimenin neden sonuç ilişkisine bakmamız gerekiyor.
Pazarlayan, sunan sergileyen bu söylemler esas mevzuyu adeta örseliyor.
Dilimize daha kolay gelen her bir cümle doğru adresi gösterecek diyemeyiz.
Bizler sendikalıyız. Adeta Türkiyeli, Ak partili, MHP’li, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Ankaralı, Adanalı.
Kısaca neye tarafsak oralı. Neye bağlıksak oralı, Nereliysek oralı. Bizler Diyanet-Senliyiz, Bizler sendikalıyız. Bizler sendikacı değiliz. Bizler haktan hukuktan yana, devlet ve milletten yana tarafız. Taraf olmamız neye bağlı olduğumuzu gösterir. Şu cümlenin sonuna ca-cı-cu eklemeleri yapmak yapılan işin hassasiyetini kavrayamamaktır. Yıllarca Dini sömürenler -ca -cı-cu ekleriyle aslında bize ciddi bir pazarlama zokası yutturdular. Nurcu, Fetullah cı, Süleymancı,Menzilci...
Bu ekle birlikte işin gerçek boyutunu aslında hep hatırlattılar ama bizim gözlerimizi boyadıkları için, bu boyama sanatına ciddi ve ispat istenmeyen referanslarla yaklaştıkları için hep o yaptıysa doğrudur deyip bodoslama atladık.
İşin anlamını kavramadan, işin perde arkasını oturup düşünmeden hep hızlı ve keskin dalışlar yaptık.
Oturup ne yapıyoruz diye düşünmemizi istemeyenler sahnede Allahı, kitabı bize pazarlayıp perde arkasında tuzaklar kurdular.
Köylerde ellerinde siyah çantalarla gezip çocuklar için, talebeler için yardım toplayanlar kış günü çiftcilerin elinde bir lira olmayacağını sizce bilmiyorlar mıydı? Onlar ne yaptılar ellerine senetler alıp harmanla, mahsulü kaldırdıktan sonra ödeme koşuluyla garip çiftçilere senetler imzalattılar. Bu mevzu işkembeden atılan bir husus değil, bizzat mağdurlarını tanıdığım önemli bir tezgah. Düşünün Diyanet İşleri Başkanlığı camilerine birileri gelse parası olmasa ve imam arkadaşlar olduğunda ödersin deyip senet imzalatsa sizce ne olur, yer yerinden oynar değil mi? İmamlar, Diyanet tefeciliğe başladı derler değil mi? Peki yıllarca olduğunda ödersin deyip senet imzalatan, mahsülüne dolu vurduğunda, kuraklık çıktığında ben o hayrı ödeyemem dediğinde hacize uğrayan insanlar yok mu bu ülkede...
İşte iyi bir pazarlama taktiği ile sadece insanları kendilerine hizmetçi olarak görenler,cümle sonundaki o bariz eki aslında hep bize hatırlattılar da, biz anlamak istemedik.
Şimdi kalkmışız bize yutturulan zokanın şiddetini konuşuyoruz.
Bakın bu ülkede devlet kontrolünde olmayan bir çok dini yurt, okul mevcut. Adeta kendi modelini geliştiren, kendi bakış açısıyla ilk okuldan itibaren yoğrulan evlatlarımızın geçmişte olduğu gibi altın nesil yetiştiriyoruz yalanıyla akrep nesile dönüştüğünü tecrübe ettik.
Bugün devlet bu ve buna benzer bütün kuruluşlara kendi yöneticilerini atamazsa, yarın dünü tekrarlayacağımı unutmamız gerekiyor.
Buradan haykırıyorum! Devletin bütün yurtlara yöneticilerini ataması şart. Bu husus bazıları için anlamsız gelse de, yarınlar için tekrar bir 15 Temmuzun yaşanmaması için hassas ve duyarlı olmamız gerekiyor.
GÜNCEL
28 Eylül 2018 - 18:49
Köşe Yazısı;Pamuktan Oklar
Sitemizin Köşe Yazarı Osman Doğan yazdı.Pamuktan Oklar
GÜNCEL
28 Eylül 2018 - 18:49
EDİTÖR
İlginizi Çekebilir