Ülkemizde Diyanet İşleri Başkanları sürekli tartışılır.
Yıllarca yapılan hizmetler, mücadeleler bir kalemde adeta hemen silinir. Bu insanların verdiği mücadele, çektiği çile büyük bir vefasızlıkla karşılık bulur…
Geçmişi gözler önüne sererek hareket etmekte fayda var aslında.
Hatırlayın;
Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i makam aracı üzerinden acımasızca yerden yere vurmuşlardı.
Papanın ziyaretine denk gelen bu saldırı mekanizması, papanın Renault marka araç istemesi ve akabinde medyamızda milyonluk araç olarak servis edilen haberlerin yayılması basit bir olay değildi.
Bu işin perde arkasını bilmeyenler Papa’yı mütevazi,
Diyanet İşleri Başkanını lüks düşkünü ilan etmişti.
Fakat unutulan, göz ardı edilen, medya tarafından sumen altı edilen bazı gerçekler de yok değildi.
Papanın helikopterlerini, zırhlı makam araçlarını, kilometrelerce alanı kapsayan geniş arazilerini görmezden gelenler, Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilen bir aracı adeta Mehmet Görmez’in şahsına hediye edilmiş bir devlet mülkü edasıyla harlıyorlardı…
Bu tartışma ve polemikler ilim irfan mücadelesi veren bir kişinin konuşacağı mevzular değildi, Mehmet Görmez birkaç televizyon programında bu hususu öyle mütevazi bir dille anlatıyordu ki konuşmalarını seyredenler Başkanın araca, lükse, gösterişe meraklı olmadığını araçların hizmet etme yolunda refrefler olduğunu net bir dille anlattığı görüyordu.
Burada esas mevzu Papasever zihniyetlerin İslam’ın umudu olan Türkiye’yi bir araç üzerinden de karıştırabilecekleriydi.
Bunu başardılar mı? Başardılar… Görev tamamlandı mı? Tamamlandı.
Diyanet eski arabasıyla hizmetini sürdürmeye,
Söylenen araba da iadeye mahkûm edildi.
Yani Hristiyan havariler ile papa severler Müslümanın bu yüzyılda deveye layık olduğunu gösterme başarısı kazanmışlardı. Şu meşhur Hollywood filmlerinde İstanbul’u Türkiye’yi çağ gerisinde gösterme gayreti de bu kurgunun aslında bir parçasıydı.
Bu olayda kimler kazanmıştı?
Tabi ki bir araçla bile ülkemizin içini karıştıran, İslam’ın temsilcilerini hedef tahtasına oturtabilen Papa ve havarileri kazanmıştı.
Bugün bizler ısrarla Diyanet İşleri Başkanlığı şahıslar üstü bir kurumumuzdur diyoruz.
Görev alan başkanları bu ülkenin değerleridir. Yerli kafaların burjuva mantığına soyunması onlar açısından normal olsa da haksız saldırıların karşısında duracağımız bilinmelidir.
Diyanet son yıllarda defalarca hedef alındı.
Makam aracı, jakuzi haberi, fetva haberi, faiz haberi gibi sayısız kurgulanmış bombalara maruz bırakıldı.
Perde önünde kavgaya tutuşulan belki şahıslardı ama mesela aslında kurumla ilgiliydi. Eski Diyanet İşleri Başkanımızın görevi bırakmasını eleştiren mi, bunu farklı sebeplere bağlayıp giderayak iftiralar atan mı, her türlü saldırı itinayla yapılıyordu…
Sadece giden Başkan değil, gelecek olan başkan için de daha görevini devralmadan iftiralar, yalan yanlış söylemlerle itibar suikastleri başlatılmıştı.
Özellikle yüzyılın belası olan Fetö illetini kurgulayıp, giden başkanın gitme sebebini Fetöcü olduğu için,
Gelen başkanın da Fetöcü olduğu için gelmemesi gerektiği haberleri ışık hızıyla servis edilmeye başlanmıştı.
Kalemşörlerin birilerini fetöcü ilan etmesine şaşıranlar sadece şaşırdıklarıyla kaldılar, bu kurguyu, bu tuzağı hazırlayanların fetöcü ihtimalini hiç biri düşünmedi. Ortada devlet yerine ahkam kesen, devlet yerine yargılayan, devlet yerine idama götüren acımasız bir gruhun olduğu apaçık ortadayken, bu durumun kimlere fayda sağlayacağı alenen belliyken biz sadece bize yutturulan zokayı yemekle meşguldük.
Öyle bir zoka yedirdiler ki iki kişi ile ilgili ortaya atılan bir iftira yüzünden nice insanlar ahiretini yakacak duruma geldi. Bu meselelerin ana hatlarını şahıslar üzerinden şekillendirenler yazımınız başında da belirtiğimiz gibi kişiler üzerinden kurumu hedef alıyordu.
Çünkü kurumun işleyişi, kurumun ulaşılırlığı bir çok devlet programından daha etkiliydi. Dünyanın bir çok yerine ulaşan Diyanet İşleri Başkanlığı yüce kitabımızı bir çok farklı dile çevirmiş olması İstanbul’un, Ankara’nın, Kıbrıs’ın sokaklarında incilin içerisine yüzer dolar koyan misyonerleri rahatsız etmişti.
Dünyanın birçok yerine ulaşabilen, İslam’ın temsilciliğine soyunan diyanet işleri Başkanlığını tabii ki susturmak, örselemek gerekliydi.
Diyaneti gözden düşürmek en çok kime fayda sağlar sorusuyla konumuzu daha da derinleştirelim.
Diyanet işleri Başkanlığının misyonu İslami yaklaşımlar üzerine kurulmuş olan İslam’a hizmeti esas alan önemli bir görevdir
Dünya’da Müslümana Müslüman olduğunu hatırlatanlar tabii ki emperyalistler tarafından, Siyonistler tarafından, farklı din mensupları tarafından sevilmeyecekti de istenmeyecekti de.
Yıllarca dünyayı Kuran ve Sünnet ışığında yöneten ecdadın torunlarına bir daha daha tahammül edilemezdi. Son yüzyılda bu dinin mensupları susturulmuş, kitapları yaldızlı çantalara konulmuş duvarlara asılmış, dokunulmasına dahi izin verilmemişti. Bu tuzağın farkında olanları ise sessizce aşırı dinci, şeriatçı yalanlarıyla darağacına götürmüşlerdi.
Yıllarca dünyayı ele geçirmeye çalışan bir din algısı var, kısmi manada şuan ki misyonerler görevlerini layıkıyla icra ediyorlar. Dünyaya çağdaşlık adı altında çıplaklığı empoze etmeye çalışanlar tek tip insan modelini hayata geçirmede ciddi gayret içerisindeler. Kimliklerinde ne yazdığı hiç önemli olmayan, geçmişi unutulmak istenen yeni bir türle yol almak bu insanların hayaliydi.
Hristiyanların yaşatmak istediği, Yahudilerin arzu ettiklerine karşı gelecek olan tek din Müslümanlardı.
Müslümanların ümidi olan, Müslümanlara yol gösteren, Müslümanların unuttuklarını hatırlatan bir kurumun oluşması en çok
kimi rahatsız eder tabii ki bu insanları
İşte mesele ne Mehmet görmezdir ne Ali erbaştır.
Mesele, şahıslar üstü bir durumdur.
Mesele kurumlar üstü bir durumdur.
Mesele değerlerle ilgilidir.
İnançlarla ilgilidir.
Mesele ilahi anlamda dinle ilgilidir.
Bu yüzden odak noktamızı daha iyi belirlemeli şer odaklarına karşı birlik mesajını sürekli yinelemeli, kardeşliğimizden ödün vermeden, yapmamız gerekenleri ısrarla yapmalıyız
Farkındayız, arı kovanına çomak sokuyoruz
Farkındayız rahatsızlık veriyoruz
Bizim hatırlatmak istediklerimizi yıllarca bize unutturmak istediklerini çok iyi biliyoruz.
İLAN EDİYORUZ
Diyanet işleri Başkanlığı Unutulanları hatırlatmakla mesul
Müslümanı uyandırmayla,
Değerlerini hatırlatmayla,
Ecdadını hatırlatmayla meşgul.
Yıllarca yapılan hizmetler, mücadeleler bir kalemde adeta hemen silinir. Bu insanların verdiği mücadele, çektiği çile büyük bir vefasızlıkla karşılık bulur…
Geçmişi gözler önüne sererek hareket etmekte fayda var aslında.
Hatırlayın;
Eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’i makam aracı üzerinden acımasızca yerden yere vurmuşlardı.
Papanın ziyaretine denk gelen bu saldırı mekanizması, papanın Renault marka araç istemesi ve akabinde medyamızda milyonluk araç olarak servis edilen haberlerin yayılması basit bir olay değildi.
Bu işin perde arkasını bilmeyenler Papa’yı mütevazi,
Diyanet İşleri Başkanını lüks düşkünü ilan etmişti.
Fakat unutulan, göz ardı edilen, medya tarafından sumen altı edilen bazı gerçekler de yok değildi.
Papanın helikopterlerini, zırhlı makam araçlarını, kilometrelerce alanı kapsayan geniş arazilerini görmezden gelenler, Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilen bir aracı adeta Mehmet Görmez’in şahsına hediye edilmiş bir devlet mülkü edasıyla harlıyorlardı…
Bu tartışma ve polemikler ilim irfan mücadelesi veren bir kişinin konuşacağı mevzular değildi, Mehmet Görmez birkaç televizyon programında bu hususu öyle mütevazi bir dille anlatıyordu ki konuşmalarını seyredenler Başkanın araca, lükse, gösterişe meraklı olmadığını araçların hizmet etme yolunda refrefler olduğunu net bir dille anlattığı görüyordu.
Burada esas mevzu Papasever zihniyetlerin İslam’ın umudu olan Türkiye’yi bir araç üzerinden de karıştırabilecekleriydi.
Bunu başardılar mı? Başardılar… Görev tamamlandı mı? Tamamlandı.
Diyanet eski arabasıyla hizmetini sürdürmeye,
Söylenen araba da iadeye mahkûm edildi.
Yani Hristiyan havariler ile papa severler Müslümanın bu yüzyılda deveye layık olduğunu gösterme başarısı kazanmışlardı. Şu meşhur Hollywood filmlerinde İstanbul’u Türkiye’yi çağ gerisinde gösterme gayreti de bu kurgunun aslında bir parçasıydı.
Bu olayda kimler kazanmıştı?
Tabi ki bir araçla bile ülkemizin içini karıştıran, İslam’ın temsilcilerini hedef tahtasına oturtabilen Papa ve havarileri kazanmıştı.
Bugün bizler ısrarla Diyanet İşleri Başkanlığı şahıslar üstü bir kurumumuzdur diyoruz.
Görev alan başkanları bu ülkenin değerleridir. Yerli kafaların burjuva mantığına soyunması onlar açısından normal olsa da haksız saldırıların karşısında duracağımız bilinmelidir.
Diyanet son yıllarda defalarca hedef alındı.
Makam aracı, jakuzi haberi, fetva haberi, faiz haberi gibi sayısız kurgulanmış bombalara maruz bırakıldı.
Perde önünde kavgaya tutuşulan belki şahıslardı ama mesela aslında kurumla ilgiliydi. Eski Diyanet İşleri Başkanımızın görevi bırakmasını eleştiren mi, bunu farklı sebeplere bağlayıp giderayak iftiralar atan mı, her türlü saldırı itinayla yapılıyordu…
Sadece giden Başkan değil, gelecek olan başkan için de daha görevini devralmadan iftiralar, yalan yanlış söylemlerle itibar suikastleri başlatılmıştı.
Özellikle yüzyılın belası olan Fetö illetini kurgulayıp, giden başkanın gitme sebebini Fetöcü olduğu için,
Gelen başkanın da Fetöcü olduğu için gelmemesi gerektiği haberleri ışık hızıyla servis edilmeye başlanmıştı.
Kalemşörlerin birilerini fetöcü ilan etmesine şaşıranlar sadece şaşırdıklarıyla kaldılar, bu kurguyu, bu tuzağı hazırlayanların fetöcü ihtimalini hiç biri düşünmedi. Ortada devlet yerine ahkam kesen, devlet yerine yargılayan, devlet yerine idama götüren acımasız bir gruhun olduğu apaçık ortadayken, bu durumun kimlere fayda sağlayacağı alenen belliyken biz sadece bize yutturulan zokayı yemekle meşguldük.
Öyle bir zoka yedirdiler ki iki kişi ile ilgili ortaya atılan bir iftira yüzünden nice insanlar ahiretini yakacak duruma geldi. Bu meselelerin ana hatlarını şahıslar üzerinden şekillendirenler yazımınız başında da belirtiğimiz gibi kişiler üzerinden kurumu hedef alıyordu.
Çünkü kurumun işleyişi, kurumun ulaşılırlığı bir çok devlet programından daha etkiliydi. Dünyanın bir çok yerine ulaşan Diyanet İşleri Başkanlığı yüce kitabımızı bir çok farklı dile çevirmiş olması İstanbul’un, Ankara’nın, Kıbrıs’ın sokaklarında incilin içerisine yüzer dolar koyan misyonerleri rahatsız etmişti.
Dünyanın birçok yerine ulaşabilen, İslam’ın temsilciliğine soyunan diyanet işleri Başkanlığını tabii ki susturmak, örselemek gerekliydi.
Diyaneti gözden düşürmek en çok kime fayda sağlar sorusuyla konumuzu daha da derinleştirelim.
Diyanet işleri Başkanlığının misyonu İslami yaklaşımlar üzerine kurulmuş olan İslam’a hizmeti esas alan önemli bir görevdir
Dünya’da Müslümana Müslüman olduğunu hatırlatanlar tabii ki emperyalistler tarafından, Siyonistler tarafından, farklı din mensupları tarafından sevilmeyecekti de istenmeyecekti de.
Yıllarca dünyayı Kuran ve Sünnet ışığında yöneten ecdadın torunlarına bir daha daha tahammül edilemezdi. Son yüzyılda bu dinin mensupları susturulmuş, kitapları yaldızlı çantalara konulmuş duvarlara asılmış, dokunulmasına dahi izin verilmemişti. Bu tuzağın farkında olanları ise sessizce aşırı dinci, şeriatçı yalanlarıyla darağacına götürmüşlerdi.
Yıllarca dünyayı ele geçirmeye çalışan bir din algısı var, kısmi manada şuan ki misyonerler görevlerini layıkıyla icra ediyorlar. Dünyaya çağdaşlık adı altında çıplaklığı empoze etmeye çalışanlar tek tip insan modelini hayata geçirmede ciddi gayret içerisindeler. Kimliklerinde ne yazdığı hiç önemli olmayan, geçmişi unutulmak istenen yeni bir türle yol almak bu insanların hayaliydi.
Hristiyanların yaşatmak istediği, Yahudilerin arzu ettiklerine karşı gelecek olan tek din Müslümanlardı.
Müslümanların ümidi olan, Müslümanlara yol gösteren, Müslümanların unuttuklarını hatırlatan bir kurumun oluşması en çok
kimi rahatsız eder tabii ki bu insanları
İşte mesele ne Mehmet görmezdir ne Ali erbaştır.
Mesele, şahıslar üstü bir durumdur.
Mesele kurumlar üstü bir durumdur.
Mesele değerlerle ilgilidir.
İnançlarla ilgilidir.
Mesele ilahi anlamda dinle ilgilidir.
Bu yüzden odak noktamızı daha iyi belirlemeli şer odaklarına karşı birlik mesajını sürekli yinelemeli, kardeşliğimizden ödün vermeden, yapmamız gerekenleri ısrarla yapmalıyız
Farkındayız, arı kovanına çomak sokuyoruz
Farkındayız rahatsızlık veriyoruz
Bizim hatırlatmak istediklerimizi yıllarca bize unutturmak istediklerini çok iyi biliyoruz.
İLAN EDİYORUZ
Diyanet işleri Başkanlığı Unutulanları hatırlatmakla mesul
Müslümanı uyandırmayla,
Değerlerini hatırlatmayla,
Ecdadını hatırlatmayla meşgul.