Diyanet-Sen Genel Başkanı Mehmet Bayraktutar ile Gündemi Değerlendirdik
Öncelikle Türkiyenin şuan içinde bulunduğu stratejik ve jeopolitik konumundan dolayı verdiği mücadeleyi görmezden gelmememiz gerekiyor. Tarihten bu yana Türkiye her zaman bir çok devletin iştahını kabarttığı gibi Osmanlının vicdan yönetimi karşısında bir çokları huzurlu iken bu huzurun olmasını istemeyenleri rahatsız etmiştir. Dünyanın adeta iki ara yüzü var. Bunlardan biri Osmanlı ve öncesi ve de Osmanlı ve sonrası. Bu yüzyıl teknolojinin, tükenen yer altı kaynaklarının görünen sebep olarak gösterildiğini fakat birinci ara yüz dediğimiz esas meselenin Osmanlının geçmişten bu yana İslam dünyası üzerindeki duruşunu yıkmaya yönellik olduğu kesindir. Bilinmelidir ki Çanakkale dünyayı geçmişte nasıl mahcup ve ezikleştirmişse bu yüzyıllar bu ezikliğin rövanşı için karanlık odakların başlattığı sistematik bir proje olarak önümüze gelmektedir.
Siz bugün yaşanılanların geçmişin izleri olduğunu mu söylüyorsunuz?
Bugün yaşanılanlar geçmişte hazmedilememiş yeniklik psikolojisinin kural tanımaz bir yöne kaydığını göstermektedir. Savaş bu güne kadar stratejilerle, lobilerle, maşalarla sürdürülürken bundan sonraki aşamalarda asıl gayeye büyük bir savaşa gebe kalma hayallerini gerçekleştirecekler demektir. Yenilen pehlivan şavaşa doymazmış ifadesinin İslam dünyasına saldıran bütün devletler diline çevrilmesinin vaktidir de denebilir.
Bugün Kuzey Irak üzerinden Yeni Bir Dünya’mı kurulmak isteniyor?
Yeni bir dünya kurabilirlerse kurulacaktır. Fakat bu güne kadar kurmak istedikleri nizam gücün egemen olduğu, bozulan kitaplardaki değiştirilmiş emirlerin hayata geçirilmek istendiği, İsrail’in Zeytin mabedi hayallerini, Hristiyanların Hz. İsa Mesih’in gelmeden önceki ön hazırlığını, kandan beslenerek yapma gayretlerinden başka bir şey değildir. İnsanlığa gönderilmiş olan bütün hak din kitaplar Cihat kavramı üzerine tebliğlerde bulunsa bile, batı Cihat kavramını kavga- savaş olarak lanse ederken, İslam cihatı tebliğ olarak yansıtma gayretindedir. Bu iki zıt kutup arasında yarının dünyasını siz hayal edebiliyor musunuz?
Peki, Dünya Teknoloji ve İlerleyişini Sürdürürken Bize ne oldu?
Biz türlü projelerin kurbanı olduk. İngilizlerin sömürü sistemine baktığımızda öncelikle Arapların diğer İslam mensubu devletlerle bir türlü bir araya gelmemesi ve bunun içinde Araplar ‘hain’ lik ettiler algıları ile geçmişten bu yana aynı dinin mensupları aynı algı oyunlarına inanıp kin ve nefretten beslendiler. Değer yargılarımızı dinin içerisine dış mihrakların sokuşturduğu, etnik mezhepsel algıları malzeme olarak kullanan casusların, ciddi çalışmalarla başarı gösterdiklerini gördük. Ayrışmalar üzerine kurulan yeni sistem, hiçbir surette İslam mensuplarını bir araya getirmedi. Birçok devlet bir araya gelme çağrılarında bulunsa da, zamanla ya susturuldu, ya da yok edildi.
Bugün Kuzey Irak başta olmak üzere kameralar önünde bu referandum yapılmaz denilse de perde arkasında söz konusu yönetime gereken desteğin verildiği muhakkak. Dış devlet bu durumu inkara kalkıştıkları anda onların üstünde olan lobilerin aslında onları da yönettiğini dünya anlayacaktır. Farkındaysanız kilometrelerce ötede yaşayan bütün devletler sınırlarımızda adeta bize komşu oldular. Rusya Suriye sınırında bize komşu, Amerika Irak sınırında bize komşu, İngiltere Güney Rum kesiminde bize komşu. İsteseniz de istemeseniz de Yeni Dünya devletinin yeni nizamı bir biriyle girift şekle dönüşecektir. Bu ya kimyasal var yalanıyla Irakta olduğu gibi olacaktır. Ya da Dünya devletlerine rağmen Suriye’nin yanındayım diyen Rusya’nın yaptığı gibi olacaktır. Türkiye iyi yönetilmemiş olsaydı. Millet devletinin arkasında durmamış olsaydı, Amerika Mısırı sokakta nasıl bitirdiyse aynı tuzakla ülkemizi de karıştırıp darma dağın edecekti. Benim şahsi düşünceme göre Gezi parkı olaylarıyla bu ülkeye yaşatılmak istenen Mısır olmasıydı. Bu olayda başarılı olmayan dış güçler ikinci kozları olan, yıllarca damarlarımızda gezinen Fetö’ne talimat verdi.
Siz Gezi parkı olayları Başarılı olsaydı, Darbe yapılmayacak mıydı Diyorsunuz?
Gezi parkı olayları darbe-işkal kalkışmasının ön ayağıydı. Bir deneme, sınama olarak da düşüne bilirsiniz. Gezi parkında başarılı olmayan dış mihraklar damarlarımıza kadar sızmış olan FETÖ’ye artık bu işi bitir talimatı vermiş olmalı ki en cani, en kalleş tuzaklarla masum halkımızın üzerine bombalar yağdırdılar.
Fetö olayları ile Diyaneti Değerlendirmenizi istesek neler söylersiniz?
Fetö dini kullanmayı çok iyi bilen bir örgüt. Bunu hatasız şekilde yapmış ki bu zamana kadar gelebildi. Fakat şunları göz önünde bulundurmamız gerekir. Fetö yıllarca Diyanetin imamlarını itibarsızlaştırmak için elinden geleni yaptı. Diyanetin imamları onların gözünde bir şey bilmeyen, cami dışına çıkmaları dahi uygun görülmeyen kimseler haline geldi. Diyanetin aldığı bütün kararları adeta ötekileştirme unsuru olarak kullanan Fetö bu ülkede Laiklik adı altında Devlet ve Dini sürekli karşı karşıya getirmeye çalıştı.
Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanımızın kullanmış olduğu Sekülerizm ifadesi ne denli çarpıtılıyorsa o yıllarda da türlü yöntemlerle Diyanetin işleyişini itibarsızlaştırmak adına sayısız misillemeler yapıldı.
Size özellikle bir bilgi vermek isterim. Diyanet alanında özellikle daha donanımlı din görevlisi hayalimiz var. Bizler kendini yetiştiren bireylerin ancak fayda sağlayacaklarına inandığımız için Diyanet alanında Sınavsız Geçiş adı altında iki yıllık üniversite okuyan din görevlilerinin dört yıllık eğitimden de yararlanmasını sağlamak adına çalışmalar yaptık.
Yaptığımız çalışmaların objektif bakış açısı ile yorumlanmasını sizden istesem; sizlerde donanımlı bir din görevlisi için iyi bir düşünce dersiniz. Fakat bu proje bütün aşamaları geçerken aylarca Milli Eğitim Bakanlığında kaldı. Bu tıkanıklığın sebebini incelediğimizde dosyanın Milli Eğitim Bakanlığının tozlu arşivlerine kaldırıldığını öğrendik. Şimdi size soruyorum. Donanımlı din görevlisi bu ülkede en çok kimi rahatsız ederdi. Her şeyi bilen irdeleyen din görevlisi en çok kimi rahatsız ederdi. Tabi ki Fetö’yü. Fetönün herkesten önce fark ettiği bu gerçeğin üzerine yürümeye, bu talebi başta cumhurbaşkanımız sayesinde hayata geçireceğimize olan inancımız tamdır. Çünkü her alanda Yeni Türkiye’nin yeni din görevlileri daha donanımlı olmalıdır. Bunu her zaman bize hatırlatan gerekli merciler yaptığımız çalışmaları destekleyerek haklılığımızı göstermeliler.
Türkiye’nin en Büyük Din Görevlileri Sendikası olarak Din Görevlilerinin sıkıntıları var mı?
Biz Din görevlilerinin sıkıntılarına sözcülük yapmak için, onların haklarını savunmak için buralardayız. Diyanet alanında ya da bütün kamu kurumlarında oluşmuş olan sorun talep sıkıntılar var ki sivil toplum örgütleri var. Fakat bugün din görevlilerinin sıkıntılarını sıraladığımızda 2002 öncesindeki Din görevlisi ile 2002 sonrası din görevlisi olarak ciddi bir ayırım yapmamız gerekmektedir. Din görevlileri yine lojman sıkıntısı çekmekteler ama 2002 öncesinde olmayan lojmanlardan dolayı bu talep ‘diyanette yeterince lojman yapılmalı’ talepleri olarak karşımıza çıkardı. Din görevlilerimizin yaşamsal değerlerine baktığımızda çok iyi olduğu söylenemez ama 2002 öncesinde yaşanılanları hatırladığımızda da bu günlerimize şükür dedirtecek durumda.
En son Haberlerinizden bir tanesi olan Mobbing uygulanıyor başlığınızı biraz açarmısınız?
Biz bu konuyu açıklarken özellikle bazı cami yaptırma derneği yönetimlerinin imamlara baskı ve mobbing uyguladığını iddia ederek, “Cami yaptırma dernekleriyle ilgili mevzuata ‘Dernek, imamın görevine müdahale edemez’ şeklinde bir müeyyide getirilmeli demiştik.
Bazı cami yaptırma derneği yönetimlerinin, görevli din adamlarından kendilerine itaat etmelerini beklediğini belirterek, itaat etmemeleri halinde din görevlileri açısından sıkıntılı bir sürecin başlayabildiğine dikkati çekmiştik.
Böyle bir tablonun oluşmasında cami yaptırma derneği yönetimlerinin kendilerini “caminin sahibi” olarak görmesinin etkili olduğunu belirtmiştik.
Özellikle “Hepsi için söylemiyoruz ama bazı cami yaptırma dernek yönetimleri kendilerini imamların ‘işvereni’ gibi görüyor, imamdan kendilerine itaat etmelerini bekliyor, imamın yıllık izninden caminin lambasına kadar her şeye karışıyor demiştik. Bu kabul edilir bir durum değildir. Bu durum karşısında cami yaptırma derneklerinin yasal sınırlarının net olarak belirlenmesini istedik. Bu talebimiz karşısında kendinden huylananlar bizden rahatsız olmuş olabilirler. İşini hakkıyla yapan kişilerle bir sorunumuz şükür yok, olmadı. Fakat bu söylediklerimi yapan cami yaptırma dernekleri hakkında araştırmalarımız sürecek ve gereken çalışmaların yapılması adına da gereken girişimleri yapacağız.
Son olarak Taşoranlara Kadro Verileceği yönünde Başbakanımız gereken açıklamayı yaptı Diyanet camiasında kadro talebi olan Din görevlileriniz var. Sizler bu konu hakkında neler istiyorsunuz?
Bizim istediğimiz yıllarca bu kardeşlerimize sözler verildi. Fahriler için, vekiller için çözeceğiz denilerek ümit verildi. Bu kardeşlerimiz bize geldiklerinde biz sizi aynı zamanda bir abimiz olarak görüyoruz. Siz bize destek verecek misiniz denildiğinde de, evladım, kızım, kardeşim olan bu insanlara sizin yanınızda olmak benim için bir şeref sözüdür dedim. Ben bu sözümün arkasındayım. Bütün toplantılarımda bu kardeşlerim için gereken çağrıları yapıyorum. Burada önemle altını çizmem gereken bir durum söz konusu. Bu talep olayına biz Diyanet-Sen olarak son kez diyoruz. Son kez dememizin sebebi de bütün siyasilerin bu kardeşlerimize söz vermesinden dolayıdır. Madem söz verdiniz, madem bu zamana kadar sözü yerde kalmayan bir hükümetimiz var bu kardeşlerimize gereken eli uzatsınlar istiyorum. Biz talep makamıyız. Biz talep ederiz, takip ederiz gereğini yapmak icra makamının işidir. Biz üzerimize düşeni yaptık, hasretle onların müjdeli haberi vermesini bekliyoruz.