Kurân-ı Kerîm, atalarının gittiği yolu sorgulamayan ve “Böyle gelmiş böyle gider” diyen birisinin iyi bir müslüman olmayacağını haber vermektedir. Nitekim her şeyi sorgulayan, imanını taklitten kurtarıp tahkiki hale getiren, sözün en güzeline ittiba eden bir kimse hidayete erişir. Yani; Kurân ve sünnetin ilkeleri ışığında meselelere bakan birisi “doğru zannedilen yanlışları” görebilir. Ancak “Atalarımızdan böyle gördük, değiştirtmeyiz!” tavrını sergileyenler ise bir sürü yanlış yapmaya ve bunları ısrarla savunmaya devam edebilir.
Bu bakımdan bizim toplumumuzda gördüğümüz en önemli yanlışlardan birisi de “saygı duruşu” meselesidir. Böyle bir uygulama İslâm kültür ve geleneğinde yoktur. Bu adet, Batılılardan ödünç alınmıştır. Dolayısıyla bunun derhal İslâmîleştirilmesi gerekmektedir.
İslâma göre şehitlerimiz veya Hakkın rahmetine kavuşmuş din kardeşlerimiz için yapabileceğimiz en güzel şey, “Yüce Allahtan onların bağışlanmasını istemek ve onlar için hayır dua etmektir.” Bu da ayakta beklemekle değil o esnada dua etmekle mümkündür.
Nitekim âyet-i kerîmeler açıktır. Rabbimiz bizlerden “bizden önce iman etmiş kardeşlerimiz için dua etmemizi”istemektedir. Âyetleri birlikte okuyalım.
“Onlardan sonra gelenler ise şöyle derler: “Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi bağışla.Kalplerimizde, iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok esirgeyicisin, çok merhametlisin.” (Haşr, 59/10)
Bir başka âyette Yüce Allah, Peygamberimize hitaben; “Bil ki Allahtan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendinin, hem deinanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile! Allah, gezip dolaştığınız yeri de, içinde kalacağınız yeri de bilir”buyurmaktadır. (Muhammed, 47/19)
Aynı şekilde Hz. Nûh da; “Rabbim! Beni, ana babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlerin de ancak helâkini arttır!” (Nûh, 71/28) diye dua ederken bütün müminlerin bağışlanmasını istemektedir.
Aynı şekilde Hz. İbrahim de; “Rabbimiz! Hesabın görüleceği gün, beni, anamı-babamı ve bütün müminleri bağışla!”(İbrahim, 14/41) diye dua ederken bütün müminlerin bağışlanmasını istemekte ve bize nasıl dua edeceğimizi öğretmektedir.
Görüldüğü üzere tüm bu dua örnekleri müslümanlar için fevkalade önemlidir.
Öyleyse bizim konuyla ilgili teklifimiz şudur:
Töreni sunmakla görevlendirilen kişi şu ifadeleri kullanarak tüm katılımcıları ayağa kalkmaya davet eder:
“Değerli Misafirler! Şimdi sizleri aziz şehitlerimizin manevî huzurunda ayağa kalkmaya, onların ve tüm müminlerin ruhuna üç ihlas bir fatiha okumaya davet ediyorum. Müteakiben İstiklal Marşımız okunacaktır.”
Görüldüğü üzere geçmişlerimizin ruhuna birer fatiha göndermemiz ve onların bağışlanması için dua etmemiz İslâma daha uygun olandır. Zira yukarıdaki âyetler gayet açık ve nettir. Bu nedenle konunun gündeme alınması, toplumun bilinçlendirilmesi, en kısa zamanda toplumsal mutabakatın sağlanması ve bu önerimizin hayata geçirilmesi hayırlı bir başlangıç/ faaliyet olacaktır.
Çünkü şehitlerimize manevi âlemde büyük yararlar sağlayacak ve derecelerinin artmasına vesile olacak şey, “onlara yapılan samimi dualardır.” Oysa sadece ayağa kalkıp bir dakika boyunca hiçbir şey söylemeden beklemek onlara pek bir şey kazandırmayacaktır. Kaldı ki o esnada boş boş durmak bir “zaman israfı” olarak da görülebilir. Bu bakımdan şekle takılıp kalmadan “o süreyi anlamlı bir şekilde değerlendirmek” daha kârlı ve kazançlı olacaktır.
Sonuç olarak, bu teklifimize Yüce Allaha ve ahiret gününe inanan bir kimsenin “hayır” demesi kesinlikle mümkün değildir. Öyleyse geçmişlerimize duyduğumuz saygıyı şekilde/ ritüelde/ kabukta bırakmamak ve bunun içini duayla doldurup sevap elde etmelerine imkân sağlamak gerekir. Yapmamız gereken; o süre zarfında dualar etmek ve müminlerin ruhuna bağışlamak olmalıdır. Gelecek nesillerin de aynı şekilde bize dua etmelerini istiyorsak bu teklifin bir an önce hayata geçirilmesi herkesin yararına olacaktır. Zira ahirete irtihal edenlerin geride kalanlardan bekleyeceği dua, salih amel ve açtıkları güzel çığrın devam ettirilmesinden başka bir şey değildir. (31.03.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi