Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, sahte bal tüccarlarının ürettiği balları laboratuvarlarında kendi uzmanlarına inceleterek raporlar hazırlatıyor, sonra bu sahtekârları deşifre edip topluma açıklıyor, insanların sağlığının korunmasına yardımcı oluyor, arkasından da savcılığa suç duyurusunda bulunuyor ve bu markaların cezalandırılmasını sağlıyorsa, aynı şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı da sahte din tüccarlarının ürettiği sapkın din anlayışlarına karşı mücadele başlatmalı, bu sahtekârların yazdıkları kitapları, verdikleri vaazları/ sohbetleri, kendi tvlerinde yaptıkları/ yaptırdıkları programları inceleme altına almalı, RTÜK ile işbirliği içinde olmalı, bunlarla ilgili İlahiyat Fakültelerinde görev yapan konunun uzmanı/ bilirkişilere (tefsir, hadis, kelam, fıkıh, vs.) müracaat etmeli, onlara “ücret mukabili” ciddi delillere dayalı raporlar hazırlatmalı, bu merdiven altı din tüccarlarını deşifre etmeli, halkın dini konularda aydınlatılması görevini yerine getirmeli, müslümanların akıl ve din sağlığını korumalarına yardımcı olmalı, bidat ve hurafeleri/ uydurma hadisleri/ sapkın görüşleri anlatarak “insanları Allah ile aldatanlar” hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmalı ve cezalandırılmalarını sağlamalıdır.
Zira şu an bunu yapabilecek kapasiteye sahip olan tek anayasal kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır; değilse bu görevin kendi uhdelerine tevdi edilmesi için gerekli yasal düzenlemeleri yapmak üzere başvuracakları merciler/ makamlar bellidir. Böyle bir dönemde çıkartılamayacak yasaların başka bir dönemde çıkartılması belki çok daha zor olabilecektir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir çalışmayı bir an önce başlatmalıdır. O takdirde kuruma olan güven giderek artacak, toplumdaki kafa karışıklığı son bulacak ve bu tür sahte din tüccarları deşifre edileceği için “daha sahih bir din anlayışına” doğru çok daha hızlı bir mesafe kat edilebilecektir.
Kanaatimizce gerek yurt içindeki gerekse yurt dışındaki müslümanlar bunu Diyanet İşleri Başkanlığından beklemektedir. Zira bizim 30 yıllık devlet memuriyeti tecrübemiz/ gözlemlerimiz/ tespitlerimiz bize bunları yazdırmaktadır/ söyletmektedir.
Sonuç olarak, sahte din anlatıcılarından şikâyet etmek yerine herkes üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmalıdır. Kendine kendine söylenmekle veyahut palyatif tedbirlerle bu sorunun halledilebilmesi mümkün değildir. Köklü ve kalıcı çözümlerin devreye sokulması elzemdir. Dolayısıyla Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir girişime ön ayak olmalı, bir daha 15 Temmuzların yaşanmaması için bu tür sahte dini hareketleri/ oluşumları/ sapık cereyanları takip etmeli, İslâmı süfli çıkarlarına alet eden din tüccarlarıyla/ sahte mehdîlerle etkin mücadele içinde olmalı, İlahiyat Fakültelerinde görev yapan akademisyenler başta olmak üzere tüm din adamları da bu girişime destek vermeli ve toplumun bilinçlendirilmesini sağlamalıdır. Aksi takdirde bu tür ilhâdî hareketler yaygınlaşacak, kamplaşmalar giderek artacak, tefrika çoğalacak, bundan ise toplumun bütün tüm kesimleri olumsuz anlamda etkilenebilecektir. (06.01.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi