Ülkemizi bölmek ve parçalamak isteyen şer odakları asırlardır bütün güçleriyle saldırmaya devam ediyorlar. Her türlü terör faaliyetini gerçekleştiriyorlar. Son yıllarda ise PKK, DHKP-C, DAEŞ, FETÖ gibi terör örgütlerini kullanıyorlar. Ekonomimizi çökertmek için canla başla çalışıyorlar. Ellerindeki her türlü enstrümanı devreye sokuyorlar.
Askerlerimizi, polislerimizi ve sivil halkı şehit ederek milleti korkutmak ve yıldırmak, milletin kaygı ve endişelerini artırmak, böylece ülkeyi yönetilemez hâle getirmek ve işbirlikçilerini iktidara taşımak istiyorlar. Bu amaçlarına ulaşabilmek için de her yolu deniyorlar.
Oluşturmaya çalıştıkları böylesine bir atmosferde şehitler için cenaze törenleri yapılırken, acılı şehit ailelerinin yakınlarının hepsinin samimiyetle söylediği o, “Vatan sağ olsun!” sözü var ya; işte o söz, onları çıldırtıyor; bu alçaklar, kırmızı görmüş boğaya dönüyorlar.
Din kardeşliğinin samimi bir sonucu olarak söylenmiş böyle muhteşem bir söz karşısında küplere biniyor, kuduruyor, ağızlarından salyalar akıyor ve zaman zamanda gerçek niyetlerini kusmaktan çekinmiyorlar.
Vatan, millet ve mukaddesat düşmanı bu tipler, efendilerinden aldıkları emir ve talimat gereği, “vatan sevgisi, din kardeşliği, ahlak ve manevi değerler” gibi milleti bir arada tutan ve kenetlenmesini sağlayan kavramların içini boşaltmaya çalışıyorlar. Bunun için de her türlü kitle iletişim imkânlarından faydalanıyorlar.
İşte böyle durumlarda aklı başında müminlere düşen görev; bu değerlere daha çok sahip çıkmak, düşmanların oyunlarını bozmak ve onları sevindirmemektir. Onlara inat “din kardeşlik bağlarını” daha da güçlendirmektir. Şehitlere ve gazilere sahip çıkmaktır. Şehadet rütbesinin önemini anlatmaya ve bu bilinçte nesiller yetiştirmeye devam etmektir.
Aksi halde bu toprağın altında yüz binlercesi kefensiz yatan atalarımıza layık torunlar olmamız mümkün değildir. Eğer bizler bu toprakları şüheda olan ecdadımız gibi savunup çocuklarımıza güzel ve gelişmiş bir vatan bırakamazsak, mahşer günü bu şehitlerin yüzüne bakamayız. Kaldı ki onlar, yüzümüze tükürürler ve bunda da kesinlikle haksız sayılmazlar.
Dolayısıyla “şehitlerin mezarlarında kemiklerini sızlatmamak ve ahirette onların yüzüne bakamaz hale gelmemek” için yapmamız gereken şey; “Vatan sağ olsun!” demeye devam edecek, din kardeşliğinin önemini, birlik ve beraberliğin değerini kavramış, imanlı ve ahlaklı nesiller yetiştirmeye devam etmektir. Bu düşmanların sinsi oyunlarını bozmaktır. Onların silahlarından daha güçlü silahlar üretmek ve onları geri püskürtmektir. 15 Temmuz 2016 Cuma günü yazılan destan gibi destanlar yazmaya devam etmektir. Cesaretin, azmin, kararlılığın ve fedakarlığın ne olduğunu tüm dünyaya göstermektir.
Sonuç olarak, bu aziz millet; “Vatan sağ olsun! Oğlum/ kızım vatana feda olsun! Önce vatan! Biz, bir ölür bin diriliriz! Vatan sana canım feda!” demeye devam ettikçe, İslâmın ilkelerine sıkı sıkıya sarıldıkça, bu leş kargaları, bizleri ve torunlarımızı Anadoludan söküp atamayacaklardır. İslam düşmanları bunu çok iyi bildikleri için sürekli milli ve manevi değerlere saldırmakta, “Vatan sağ olsun!” sözünü anlamsızlaştırmaya/ değersizleştirmeye çalışmakta ve milleti isyana çağırmaktadırlar. Oysa bu millet, bu muhteşem sözü Kuran ve sünnetten ilham alarak söylemiş, gereğini yapmış, bu söz ile teselli olmuş ve tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır. Dolayısıyla müslümanların Allah, peygamber ve vatan sevgisini test etmek isteyen şer odaklarına ve onların içimizdeki işbirlikçilerine karşı dikkatli olalım. Kıyametin kopacağı ana kadar bu topraklarda barış, huzur, güven ve istikrar içinde yaşamak istiyorsak bu hainlerin kurdukları tuzaklarını bozalım ve “Vatan sağ olsun!” demeye devam edelim. Çağımızda değişik metotlarla yapılan modern haçlı seferlerini geri püskürtüp Mekke, Medine, Kudüs, İstanbul ve tüm İslam beldelerini korumanın boynumuzun borcu olduğunu asla unutmayalım. (03.03.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi