Şurası bir gerçek ki şükür azaldıkça şikayet artıyor, şikayet arttıkça da şükür azalıyor. Genel olarak tüm toplumlara bakıldığında bunun sayısız örneğine rastlamak mümkündür.
İnsanlar Allah’tan uzaklaştıkça ve şeytani duyguların tesirine girdikçe ellerindeki nimetlere şükretmek, Allah’a dua etmek, daha iyi olanlarına kavuşmak için çalışıp çabalamak yerine kısa yoldan köşe dönmek derdinde olabiliyorlar.
Ya da helal mi haram mı bakmadan ele geçirmek ve tüketmek hırsı ile hareket edebiliyorlar. Dolayısıyla böyle tipler hayata hep karamsar bakıyorlar. Bunlar bardağın dolu tarafını değil sürekli boş tarafını görüp konuşuyorlar. Anlamsız ve faydasız sözlerle hayatlarını tüketebiliyorlar.
Yazın sıcak havadan, kışık soğuktan şikayet ediyorlar. Tabiat ve insanlar için bir rahmet olan yağmuru yağdıran Allah’a hamd etmek yerine, şiddetli bir yağmur yağınca isyan kokan cümleler kurabiliyorlar. Bu tiplerin dünyalarında sabır kavramı adeta yok olmuş ve tümden varlığını yitirmiş gibidir.
Oysa insan olma şerefiyle yaratıldığı, kendisine cenneti kazanma fırsatı verildiği için daim şükür halinde olması gereken normal bir insanın şöyle dua etmesi daha uygun olmaz mıydı?
“Rabbim bugünümüze şükürler olsun. Bize rahmetinle muamele et! Bize dayanma gücü ver! Bizi nefsimizle başbaşa bırakma! Rabbim Sana sürekli şükreden bir kul olmamı sağla! Rabbim içimde öyle güzel duygular uyandır ki hep sana hamd eden bir kul olayım!”
Böyle dua edenlere Allah’ın rahmeti ile muamele edeceği, üzerine fazlını ve bereketini yağdıracağı, hiç ummadığı şekilde onu rızıklandıracağı, kalbine huzur ve itminan vereceği, sıkıntılarından kurtaracağı muhakkaktır.
“Bunda da bir hayır vardır! Rabbim beterinden koru! Güç yetirmeyeceğim şeylerle beni imtihan etme Allahım! Katından dayanma gücü ve sabır ihsan et Allahım!” diyen bir müminin daha huzurlu ve sağlıklı olacağı muhakkaktır.
Hastalık, sıkıntı, kaza, keder, elem ve yaşanan bir takım acı olaylara ibretle bakan, sonra da haline şükreden, düşünen, sorgulayan ve hatalarından ders alan insan gaflet uykusundan uyanabilecektir. Bu kimseler “bu da geçer ya hu!” deyip kaldıkları yerden hayata devam edeceklerdir. Ama yaşadıklarınden ders ve ibret almayanlar ise şükürsüzlüğe ve isyana sürüklenebileceklerdir.
Görüldüğü üzere her iki halde de belirleyici olan kişinin olaylara ve hadiselere bakışı ve bunları yorumlayış biçimidir. Niyetidir. Samimi olan ve olmayan eğilim ve davranışlarıdır. Allah ile arasında oluşturabildiği bağın derecesi ve sağlamlığıdır.
Öte yandan, elinden gelenin en iyisini yapmayan, çalışıp çabalamayan insanın sızlanmaya ve şikayet etmeye hakkı yoktur. Hiç bir şey yapmadan oturan, boş şeylerle ömür tüketen sonra da şükürsüzlüğün girdabına düşen bir insanın suçlaması gereken kendisinden başkası değildir.
Hayata olumlu bakan olumlu düşünecektir. Allah’ın kendisi için yarattığı kainatı ve tabiatı inceleyen sonra da şükreden kimse hayatından lezzet alıp mutlu, huzurlu ve sağlıklı kalacaktır.
Ama tersini yapan ve yaratılan muhteşem güzellikleri görmeyen sürekli şikayet edecek ve olumlu olan şeyleri fark edemeyecektir. Yoldaşı şeytan onu aldatacak ve kandıracaktır. Zira aldanmayı isteyeni aldatacaklar hep bulunacak ve bunlar daima aklını doğru ve etkili kullanmayanları kandıracaklardır. En sonunda ise aldatan da, ona bilerek ve isteyerek kanan da kaybedecektir. Özetle sürekli hayatından ve yaşadıklarından şikayet edenin günün birinde kalbinin katılaşıp taşlaşması da kaçınılmaz olacaktır.
Öte yandan Hz. Peygamber’in sünnetinden biri de şükürdür. Onun gibi daima şükür halinde olmayan bir müslümanın sürekli hayatından şikayet edip sızlanıyor olması düşündürücüdür. Yapılan güzellikleri görmeyen o güzellikleri yapanları takdir etmeyen ve o hayırlı faaliyetleri gerçekleştirenlerin başarısı için hayır dua etmeyen bir müslümanın hz. Muhammed’i gerçek anlamda sevdiğini ve örnek aldığını söyleyebilmemiz oldukça zordur.
Sonuç olarak “beterin beteri var. Bunda muhakkak bir hayır vardır” diye inanarak ve içten gelerek söyleyen, sabreden ve mükafatını sadece Allah’tan bekleyerek şükreden bir kişi her iki alemde de kazançlı çıkacaktır. Ama haline şükretmeyen, kanaatsiz, doyumsuz, sabır nedir bilmeyen, sürekli eleştiren, hatalarından hiç ders almayan, yapılan güzellikleri takdir etmeyen ise kısa vadede kazançlı gibi görünse de uzun vadede her iki alemde de kaybedecektir. Kur’an-ı Kerim böyle olup da kaybedenlerin örnekleri ile doludur. Bu gerçeği görmek isteyenler görecek, lakin hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz kesilenler ise sadece bakmakla ve şikayetlerine kaldıkları yerden devam etmekle yetineceklerdir. (29.06.2012)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi