Geçmişte ve günümüzde dinî kisveye bürünmüş bazı din tüccarları, Kurânın açık âyetlerine rağmen insanları İslâma değil de kendilerine çağırmaya devam etmektedirler.
Şurası bir gerçektir ki, bu şarlatanlar da onların peşine takılanlar da kesinlikle masum değillerdir. Zira menfaatlerini önceleyenlerin veyahut işin kolayına kaçanların hidayete erişebilmeleri imkânsızdır. Nitekim konuyla ilgili âyetler açık ve nettir. Birlikte okuyalım.
“(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, hikmetle, güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde (en inandırıcı ve en ikna edici yöntemlerle) mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. O, doğru yolda olanları da en iyi bilendir.” (Nahl, 16/125)
(Yusuf, 12/108)
“Ey Peygamber! Biz seni bir şahit (model/ örnek/ tanık), bir müjdeleyici, bir uyarıcı ve Allahın izniyle Onun yoluna çağıran bir davetçi ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik.” (Ahzâb, 33/45-46)
“Bu Kuran, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allahın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir Kitaptır (İlâhî vahiydir). Şiddetli azaptan dolayı vay kâfirlerin hâline.”(İbrâhim, 14/1-2)
(Zümer, 39/23)
Bütün bu âyetlere rağmen insanları Kurânın ilkelerini öğrenmeye değil de kendi tarikatlarına/ cemaatlerine/ uydurdukları dinlere çağıran, pembe yalanlarla avutan, “evrad, ezkar ve nafile ibadetler yapmayı yeterli görmelerine yol açacak şekilde din anlatan” sahte hoca/ şeyh/ mürşit/ kâinat imamı/ dede/ baba/ patrik/ papaz/ rahip/ haham/ Ayetullah/ melle vs. kısacası dinî kisveye bürünmüş dünyadaki tüm din adamları/ tüccarları yanlış yoldadırlar.
Dolayısıyla bu adamları ve onların peşine takılanları buradan açıkça uyarıyorum.
Bilsinler ki onlar böyle yapmakla büyük bir suç işlemekte ve yukarıdaki âyetlere aykırı hareket etmektedirler. Dolayısıyla akıllarını başlarına toplamaları ve gerçeği görmeleri kendi yararlarına olacaktır. İnsanların kendilerine duydukları saygıya ve güvene layık olmak istiyorlarsa acı da olsa gerçeği söylemek, insanlara tevhidi, nübüvveti, ahireti ve adaleti anlatmak ve kesinlikle Allahın âyetlerini ucuza satmaktan vazgeçmek zorundadırlar. Yol yakınken bu hatadan derhal dönmelidirler. Aksi halde veballeri katlanarak artmaya devam edecek ve son pişmanlıkları (Ahzab, 33/64-68) onları kurtarmaya asla yetmeyecektir.
Sonuç olarak, “insanları Allahın yoluna değil de kendilerine çağıran bütün sahtekarlar” hem kendilerine hem de aldattıkları sorumluluktan kaçan o tembellere/ sorumsuzlara/ vurdumduymazlara yazık etmektedirler. Menfaatlerini kaybetmemek için insanların dinî duygularını sömüren ve onların sırtından geçinen bu asalaklar yol yakınken hatadan dönmeli, henüz hayatta iken tövbe etmeli ve aldattıkları adamlara/ kadınlara da bu gerçeği söylemelidirler. Aksi halde sorumlu olduklarını ve ahirette bu yaptıklarının hesabını veremeyeceklerini bilmelidirler. Zira yukarıdaki âyetler onlara bu gerçeği haber vermekte ama onlar akıllarını kullanmadıkları için bu mübin âyetleri anlayamamaktadırlar. Nitekim Kurânın haber verdiği üzere “akıllarını kullanmayanların hali ortadadır ve ahiret günü suçlarını itiraf etmeleri”nin (Mülk, 67/10) onlara hiçbir faydası olmayacaktır. (10.02.2017)
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin SEYHAN
Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi